HÂL DİLİ

Bildiğimiz dile = herhangi bir sese, söze ya da harfe dökülemeyen düşünceye hâl dili diyoruz; buna simgeleştirilememiş düşünce de deniyor. Dil ilgi alanım; doktorada dil başımın belâsı idi (belâyı, âfet, musibet, felâket anlamında değil de daha yumuşak anlamıyla, imtihan, sıkıntı, güç durum anlamıyla kullandım.); hâlâ da belâsı. Günlük, akademik, sembolik, metaforik dili aşamayan, kanımca gerçek ma’naya ulaşamaz; dil, ma’nayı sınırlar. Dil filozofu Noam Chomsky, zor ve devasa kitabı ‘İletişimsel Eylem Kuramı’nda dilsiz düşüncenin olamayacağı savunur; ben bu yargıya hep mesafeli yaklaşmışımdır; dilsiz düşünce olur; belki bizim bildiğimiz anlamda o düşünce paylaşılamaz; ama biz biliyoruz ki susarak = sükut ile (ya da telepati ile) düşüncelerini paylaşan epey insan var!.

“İlâhî Düşüncenin = Vahyin” Efendimizle paylaşıldığı esnada herhangi bir dile ihtiyaç duyulduğunu sanmıyorum!. Daha sonra O Vahiy, o günkü insanlarla ve bizimle paylaşılırken bir dile (Arapçaya) ihtiyaç duyulmuştur.

Son günlerde okuduğum bir yazı, bu kanaatimi güçlendirdi. Sinirbilimciler Russel Hurlburt ve Evelina Fedorenko MIT’de (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’de) yaptıkları bir çalışmada, dil sistemi ortadan kalktığında da beynin düşünmeye devam ettiğini  Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (= fMRI) yöntemi ile tespit etmişler.

Bilinç, çoook ilginç.

Buradan sezgi ya da ilhama, belki de ruha bir yol açılabilir ama bu yol, kanaatimce “derîn sessizlik = sukût ve arınma” ile mümkün; bunu Buddha denemiş ve kendince “bişey”! bulmuştu.

Efendimizin Hıra’daki “yalnızlığı” da böyle okunabilir.

Rabbimiz birine bişey öğretecekse, onunla “KENDİ DİLİ” ile konuşur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET