RAB-ABD İLİŞKİSİ

Rab, terbiye eden Efendi; abd, terbiye edilen kul, köle demek.

Bu ilişki, aslâ marksist teoloji/teorideki Efendi-köle ilişkisine benzemez.

Marksist teolojideki/teorideki Efendi, zâlimdir; köle de mazlum; ikisi arasında sürekli diyalektik bir ilişki = çatışma vardır; zamanla köle efendi; efendi de köle olabilir. İslâm’ın Rab-Abd ilişkisinde aslâ böyle bir yer değişimi, çatışma ve zulüm olmaz. İslâm’ın Rabbi merhametli ve şefkatli bir Rab’dir = Efendi’dir; kullarını her daim korur-kollar, gözetir; Yahudilerin Rabbi YHVH = Yahova Elohim gibi zalim ve gaddar da değildir.

İslâm’ın Rabbi âlemlerin = herkesin ve her şeyin Rabbidir, sadece insanların ve Müslümanların değil.

İslâm’ın Rabbi sadece dünyayı ve insanları yönetmez, terbiye etmez; herkesi ve her şeyi terbiye eder ve yönetir; insandaki terbiyesi insanın özgür iradesine bırakılmıştır.

İslâm’ın Rabbine karşı bir mücadele olmaz, olamaz; O’na kimsenin gücü yetmez.

Oysa Marksist teolojideki/teorideki Efendi merhametsiz olduğu için gücünün kölesidir.

İslâm’ın Rabbini hiçbir şey esir alamaz; O, Fâil-i Muhtar ve Faâl-ün limâ yurîd’dir, O, Kendi koyduğu kurallara dahi esir olmaz, O’nu hiçbir şey bağlamaz; O, koyduğu kurallara kullarının itaat etmesiyle Efendi = Rab olur. O isterse başka türlü bir hayat da, insanlar da yaratabilir ve orada/oraya başka kurallar da koyabilir.

...

İnsanın varlığı ve kendini bilmesi, bi başkası ile karşılaştığında anlamlıdır; o (insan), kendi gibi kararsız ve mutsuz bir bilinçle karşılaştığında karamsarlığı ve mutsuzluğu artar-katlanır; o ancak “Mükemmel Bir Varlık’la” huzur bulabilir, mutlu olabilir. Marksizm’de böyle bir Varlık yoktur, bundan dolayı Marksizm insanı huzur içine değil, hep diyalektik bir çatışmanın, mücadelenin içine atar. 

Tanrısız hayat insana huzur vermez; vermediği için Tanrı'yı inkâr eden = öldüren Niçe (Nietzsche), übermensch = üstün insan fikri ile tanrı olmaya kalkmış, tanrılığa soyunmuştur.

Kendi kendine yetebilen bir bilinç mutludur; bu da sadece Tanrı’dır, Tanrı’dadır. İnsan, Tanrı olamayacağına göre, Tanrı’yı Rab = Efendi kabul etmek zorundadır!; insan ancak Mükemmel Bir Varlığı Rab kabul edince mutlu olur; aksi hâlde başı belâdan kurtulmaz; kendi ile de başkaları ile de sürekli çatışır. Şeytanda bile böyle bir iç çatışma yoktur; o, Allah’ı Rab kabul eder, inkâr etmez ama O’nun sözünü dinlemez, O’nunla çatışmaz, çatışmayı göze alamaz.

İnsandaki iyi ve temiz fıtrat, Allah’ı Rab bilen yan; kötü ve kirlenmiş fıtrat da Rabbe isyan eden yandır. Abd-Rab ilişkisinde, kişi Allah’ı Rab = Efendi kabul ettiğinde bu iyi ve temiz yan galip gelir; kötü yan galip gelirse, kişi 'Rabbim Allah' dese de, bu sözde, şekildedir, gerçekte o kişinin Rabbi Allah değildir. Şekildedir, çünkü onun şeklini O terbiye etmiş, onu O insan şeklinde yaratmıştır ama o insan, o şekle = insanlığa uygun davranmamakta, yalan söylemektedir.

Rabbin terbiye ettiği bir kişide Rabbin istemediği davranışların görünmesi, buna rağmen o kişinin ‘benim Rabbim Allah’ demesi, hem Rabbe saygısızlık hem de Rabbe iftiradır.

“Rabbim/iz Allah deyip, sonra da dosdoğru olanlar/davrananlar, ne korkacaklar ne de üzülecekler; cennetle müjdelenecekler.” (41/30. 46/13.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET