İRADENİN GÜCÜ

İstek ve tercih diye bilinen iradenin gücü nereden kaynaklanır?

Yürüyüşe çıkmayı istemekle, kitap okumayı istemek, aynı istemek midir.? 

Sofradaki 5-6 çeşit arasından sadece ikisini tercih etmek, diğerlerinin tadına dahi bakmamak nasıl bişeydir.?

Önceden hayatta karşılaştığı olayları kör bir tesadüfe bağlamış, sonra da inanarak “bir kadere” inanmış irade, aynı irade midir?

İradedeki değişimi ne sağlar? Başka bir ifâde ile, iradeyi değiştiren nedir, kimdir? 

İki büyük soru :

1) İradenin gücü nereden kaynaklanır?

2) İradedeki değişimi ne sağlar, onu ne ya da kim değiştirir?

Bu iki soru, bence tek kaynağa bağlıdır. İrade, hem o kaynaktan güç alır hem de o kaynak, ondaki değişimi sağlar.

Pekiî o kaynak nedir?

Ruhtur.

Ruhun, bir, evrene dağılmış/yayılmış hâli vardır, biz o dağınıklığı/yayılmışlığı toparlayarak güç elde ediyor, güçleniyoruz; maddî-manevî beslenme budur; bir de, bizdeki “o toplanmış gücün” etkisi/fonksiyonu vardır.

Biraz daha açayım, somutlayayım. Yediğimiz gıdalar, içtiğimiz sular, soluduğumuz hava, gördüğümüz ‘manzara’, duyduğumuz sözler, aldığımız kokular, okuduğumuz yazılar, ... ister farkında olalım ister olmayalım, bizde “bişey” oluşturuyor ve “o şey” biz oluyoruz ve “o şey” zamanla bizi yönetiyor...

Bütün bunları (maddi-manevî gıdaları) seçen biz miyiz? Hayatta kalmak için zorunlu olan temel gıdalar dışındaki gıdaların seçimi bize aittir. Bize sunulan bolluk, bir tercihtir, bir irade kullanma imkânıdır; bu imkân içinde, irademiz şekilleniyor; onu değil şunu, ya da hepsini seçiyor, ya da temel gıdalar dışında hiçbirini seçmiyoruz; bu seçimlerde, irademiz ya zayıflıyor ya da güçleniyor. Maddî olarak her şeyi ya da çook şeyi seçersek, zayıflıyor; maddî olarak çook az, manevî olarak çook şeyi seçersek, güçleniyor...

İlk soruyu büyük ölçüde hallettiğimizi düşünüyorum; geldik ikinci soruya. Neydi ikinci soru? İradedeki değişimi ne sağlar; onu, ne ya da kim değiştirir?

İradedeki (iradenin kendisindeki) sık yön değişimi hayra alâmet değildir; zik-zak ise normaldir. Uç bir örnekle biraz açayım. Sözgelimi ben, hem namaz kılmak istiyor hem de içmek istiyorsam; namaz kılmanın içmeyi terk etmeyi gerektirdiğini de bilmiyorsam, hem içerim hem de namazımı kılarım. Çok içersem namazı asarım; çok namaz kılarsam (muhtemelen) az içerim; namazın manasını kavrarsam içkiyi ya kısarım ya da bırakırım... bu da irade, buradaki de değişim, ama bu iradeyi/bu değişimi “sadece ben” kullanamayabilirim, bir “dış desteğe” ihtiyaç da duyabilirim. Eş-dost-akraba, çevre, ana-baba-hocalar bizi bu konuda etkilerler, iyi ya da kötü yönde bize yardımcı olurlar. Çocuklukta “insandaki beni” inşâ eden bu güçler, ergenlikle büyük ölçüde devreden çıkarlar, ergenlikle “ergenin beni” uyanır ve ‘önceden inşâ edilmiş benini’ ya yıkıp yeniden yapar ya da ‘o benin temeli üzerine’ yeni benini inşâ eder...

Çocukluk önemlidir ve temeldir; bu açıdan eş-dost-akraba, çevre, ana-baba ve hocaların “sorumluluğu” büyüktür, önemlidir. İnsan iradesini belli ölçüde “çevre”, büyük ölçüde “kendi” belirler; iradesini tümüyle çevreye devreden insan, yönlendirilen = yönetilen insandır.

Her şeye rağmen, kişinin kendi de çevre de “yanılabilir”; kişi, “en doğru irade kullanımının” İlâh’da = Rab’de olduğunu bilirse, işte o zaman, iradesini Rabbinin iradesine uygun kılmanın yollarını arar. 

Rabbin İradesini bilmek ise, Rabbe inanmaya ve Rabbin ne dediğini bilmeye bağlıdır. Özellikle inanmayı öne aldım; çünkü inanma olmadan bilmenin, iradeyi etkilemesi ile, inanarak bilmenin iradeyi etkilemesi aynı değildir.

Özetlersem, çevre iradeyi etkiler, kişinin kendi de belirler; bunun sonucu olarak kişi, ya çevreye uyar ya kendi olur ya da kendine bir R/rab bulur.

Kendilik ise “benliktir”; benlik, bilgi ve irade kullanımı ile oluşur ve her ben, iyi ya da kötü kendidir; Rabbinin iradesini seçtiğinde bile!.

(Zor bir yazı idi; elbette hatalarım vardır, onları Rabbim affeder inş.!.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET