UMUTSUZLUK

Kanata (قنط), umut kesmek; “lâ taknatû”! = umut kesmeyin!. Kunûd (قنوط), umudunu yitirmek, umutsuzluğa düşmek. Bu kelime Kitâb’ta altı (6) yerde geçer. (Hicr, 55 ve 56. Rum, 36. Zümer, 53. Fussilet, 49. Şûra, 28.)

Hicr 55 : İbrâhim’in (a.s.) uzun süre çocuğu olmaz, Melekler Ona çocuk müjdelemek için gelirler, yaşlı hanımı Sâre : “Bu ihtiyar halimle mi?!” der. (Bir köle olan Hâcer’le İbrahim’in evlenmesine izin verir. Muhtemelen İsmail, İshak’tan büyüktür.). Melekler : “Seni hakk ile müjdeliyoruz, aslâ ümitsizlik edenlerden olma!” derler. İbrâhim : “Sapkınlardan/dâllînden başka kim!, Rabbinden ümit keser ki?!.” der.

Rum, 36 : “İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, onunla şımarırlar. Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir kötülük gelirse, o zaman hemen umutsuzluğa kapılırlar.”

Zümer : 53 : “De ki: Ey kendilerine yazık eden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!. Allah, suçların/günahların hepsini bağışlar. (Şirk hariç). O, çook bağışlayıcıdır, rahmeti kesintisizdir.”

Fussilet, 49 : “İnsan iyilik istemekten bıkıp usanmaz. Eğer kendisine bir kötülük dokunursa, hemen karamsarlığa kapılır ve ümitsiz olur.”

Şûra, 28 : “O (Allah), insanlar ümitsizliğe düştükten sonra yağmuru yağdıran ve rahmetini yayandır. O, gerçek gözeticidir, övgüye değer yegâne Varlık’tır.” der.

Bu âyetleri okurken, Efendimizi düşündüm. Onun (bana göre muhtemel) “ümitsizliğe düştüğü”! ânları. Yıl 619. 610’da ilk vahiy geliyor, aradan 9 yıl geçiyor, pek bimesafe alınamıyor, işkenceler artıyor, üstelik 3 yıl tecrit (abluka) yaşanıyor; peşinden büyük Hâmî ve amca Ebu Tâlib ölüyor, peşinden Sevgili Eş Hatice vefat ediyor, ... çaresizlik diz boyu. Efendimiz bir kabile devleti olan Mekke’de himâyesiz (korumasız) kalıyor, vatandaşlıktan çıkarılıyor, “istenmeyen adam” ilân ediliyor. Kendi kabilesinin reisi artık Ebû Leheb’tir. Biumut Taif’e gidiyor, oradan da taşlanıp-kovuluyor... Bir müşrik olan Mu’tim b. Adiyy himâye ediyor da Mekke’ye girebiliyor.

Efendimizin Taif hurmalığında yaptığı duâ : “Allah’ım!, çaresizliğimi, halk nazarında küçük düşürülmemi (hor görülmemi) ancak Sana arz ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi!. Sen sıkıntı ve zulüm altında ezilenlerin Rabbisin. Benim Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun!. Bana kötü ve sert davranacak bir yabancıya mı?! (Yabancı amca!.), yoksa mukadderâtıma hâkim olacak düşmanlara mı?!. Üzerime düşen bu musibetler Senin öfken ve gadabından kaynaklanmıyorsa, Ben bunu dert etmem, gönülden katlanırım ama Sen’den gelecek bir koruma ve himâye, Benim için daha hoştur. Bu dünyada ve âhirette her işi nizâma sokan, karanlıkları aydınlatan İlâhî Nûr’una sığınıyorum. Allah’ım! Senin öfken ve gadabından yine Senin rahmetine sığınıyorum. Sen razı oluncaya kadar Sen’den af diliyorum. Tövbe ve niyaz yalnız Sana’dır. Gerçek kuvvet ve kudretin kaynağı yalnız Sen’sin Allah’ım!.”

Bu arada Mirac Hadisesi yaşanıyor!.

Umut, Medine’de (o zamanki adı ile Yesrib'de) yeşeriyor. 

Hicret ediliyor.

Sabredilmese idi (pes edilse idi), ne olurdu?!.

Umutla Sabır kardeştir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET