OKUMA

Kıraat. Tilâvet ve Tertil.

Düğün/e okumak. Gazel okumak. Ezan okumak. Duâ okumak. Kur'ân okumak.

Şarkı okumak. Maval okumak. Bildiğini okumak.

Tüm bunlar okumak.

Kıraat, Karae’den ara ara okumak. Tilâvet, Televe ya da Tülüv’den sık, peş peşe okumak. Tertil, Retele’den düzenli okumak. Bu üç okuma da anlamak içindir ama tilâvet ve tertîl düzenli ve istikrarlı bir okuma olduğu için daha etkilidir.

Düğün/e okumak, çağırmaktır. 

Gazel okumanın iki anlamı var : Gerçekten bir gazeli okumak ve aslı astarı olmayan şeyleri söylemek.

Ezan, duâ ve Kur'ân okumaya sonra geleceğim.

Şarkı okumak ile maval okumak, gazel okumanın birinci ve ikinci anlamına karşılık gelir.

Bildiğini okumak, kimseyi dinlememek, kendi bildiğini yapmaktır.

Dikkat ettiyseniz bu okumaların hepsinde “gözle ve sözle okuma” yoktur. Gözle okuma, yazılı bir metni sessiz okumadır. Gözün diğer fonksiyonları da var, buraya girersek çıkamayız. Sözle okuma ise 1) Sesli okuma 2) Çağırmadır. Gazel okumanın ikinci anlamı (= maval okuma), nasıl bir okumadır, ya bildiğini okuma?!.

Ezân, duâ ya da Kur'ân okuyanlar, okumayı gözle mi = sessiz; sesle (ağızla) mi sesli; bilmek için mi; bildiğini mi; kendileri için mi; başkaları için mi (“anlama” kendilerini çağırmak için mi, başkalarını çağırmak için mi) okuyorlar?!.

Okumayı ciddîye alıyorlar mı?!.

Okumanın “bifayda” sağlayacağına inanıyorlar mı? Buradaki faydayı meslekî kariyer elde etmek, para ya da mevkî kazanmak anlamında kullanmadım; “tarifsiz ama hoş/zevkli/haz veren bir fayda”! anlamında kullandım.

“Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur.” sözünde en az iki anlam vardır : 1) Anlamıyor, anlamak için sürekli okuyor. 2) Anlıyor ama her okuduğunda daha fazla şey anladığı için sürekli okuyor. 

Kur'ân, böyle okunması gereken bir Kitâb. Anlamayan, anlamak için sürekli okumalı; anlayan da daha fazla anlamak için sürekli okumalı. Kur'ân kelimesinin anlamı zaten sürekli okunan demektir.

Sorun, kendi anlamadığı hâlde “anlamış gibi” yaparak başkalarına okumakta; çoğunlukla ezanı da Kur'ân’ı da böyle okuyoruz. Dikkat çekmek için de “nağmeler, teğannîler” yapıyoruz ve buna da “tecvitli okuma” diyoruz. Tecvid, cûd (cömertlik) kökünden, tef’il babından isim. Kur'ân’ı tecvitli okuyunca, çok cömert mi davranmış oluyoruz? Tamam bu kelime (tecvid), “ses düzenine uygun, medlere riâyet ederek okuma” anlamına da geliyor ve okumaya bir “estetik cazibe” katıyor ama önemli olan, anlamaya yarıyor mu?!

Okuma, arkeolojik kazı yapma gibi dikkatli yapılmalı; anlam-bağlam bütünlüğüne dikkat edilmeli. Biliyorsunuz ki her okuma aynı değildir; okuduğunuz kitabı kim yazmış, ne zaman yazmış, kime (hangi kitlenin okuması için) yazmış, niye yazmış, vs. tüm bunlar bilinirse okuma daha etkili olur.

Hele okuduğunuz Kitâb, Rabbinizin Söz’ü ise ve O Kitâb’la Rabbiniz sizi terbiye etmek (Rab, Mürebbî) için “BiŞeyler söylüyorsa”! ve bu bilinçle O Kitâb’ı okuyorsanız başka; bu bilinç yoksa başka türlü okur-anlarsınız.

Buralarda “çook fantazi”! kurabilirim, çook şey yazabilirim. Aynı Kitâb’ı benden önce ‘falancalar’ da okudu; Bu Kitâb, ilk kez Efendimin/Rehberimin mübarek kalbine/zihnine doğdu ve mübarek dilinden döküldü/okundu. O, Bu Kitâb’ı ve Onun pratiği olan Sünneti bana miras bıraktı; bu mirasın bana gelmesi kolay olmadı; bu miras bana emanet ve ben de onu bugün anlayacak, Ona göre yaşayacak, hayatımı düzenleyecek, bugünkü nesle örmek olacak ve gelecek nesillere taşıyacağım vs...

Kitâb’ın başına egoist/bencil bir duygu ile oturursam, sesli de okursam, dinleyenim de varsa, “ne güzel okuyor” desinler diye okuyorsam, O Kitâb bana “hava üfler”; milleti “havaya” çağırırım.

Bu Kitâb bazılarına şifâdır ama bazılarının da azgınlığını/hastalığını artırır.

“Kur'an’dan indirdiğimiz şeyler, Mü'minler için şifâdır, rahmettir. Zalimlerin ise yalnızca hüsranını arttırır.”

(17/İsrâ, 82.)

Bu durum, Kur'ân’a inanmaya ve inanmamaya (güvenmeye ve güvenmemeye), Ona yaklaşım biçimine bağlıdır. Yaklaşım “iyi niyetli ve samimî” olursa, Kur'ân bize şifa olur; aksi, hüsranımızı artırır. Dün ve bugün ağzında Kur'ân olan, Kur'ân’la Kurancılık yapan, Kur'ân’ı “kullanan” hatırı sayılır bir kitle hep olagelmiştir. Bunu Sıffin’de ilk başlatan Muaviye ve yandaşları olmuştur.

Kur'ân’la “uyananlar” olduğu gibi Kur'ân’la “uyutanlar” da hep olagelmiştir. İslâm’ı yaşayanlarla İslâmcılık yapanlarda olduğu gibi.

Her şeyde olduğu gibi okumada da samimîyet ve ciddiyet asıldır. Bu samimîyeti ve ciddîyeti de insanın hayattaki “tutarlılığı” ve Rabbine bağlılığı = taqvâsı belirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET