SÜNNÎ

İslâmî yönetim, Emevî Arapların elinde “kavmiyetçi” bir karakter göstermeye başlayınca diğer Müslümanlar onları Sünnet’e davet ederek yönetimi daha islâmîleştirmek istemişler, bu tutuma da “Sünnî” tutum demişlerdir. Bu “kavram” (Sünnî kavramı), ümmetin genelini kapsasın diye daha sonra biraz daha genişletilmiş ve “ve-l cemaat” ibaresi eklenmiş ve kavram, ‘Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat’ şeklini almıştır.

Bu, elbet iyi niyetli, barışçıl ve entellektüel (fikrî) bir çabadır. Bu çaba, önce “aşağıda” (Kûfe, Basra, Medine, Arap nüfusun yoğun olduğu yerlerde) neşv-ü nevâ bulmuş, sonra “yukarıya” da (Horasan bölgesine de) yayılmıştır. Bu kavram etrafında zaman zaman “aşağıda” Şiî ve Haricî desteklerle şekillenen yerel/bölgesel çaplı fiilî isyanlar görülmüş ama her seferinde bişekilde bastırılmıştır. II. Ömer (Ömer b. Abdülaziz) zamanında bu isyanlar iyice yatışmış ama II. Ömer’in ölümünden sonra tahta geçen II. Yezid ve Hişam dönemlerinde (720-750) “aşağıdaki” bu küçük çaplı isyanların sayısı artmış, çoğu kanlı bir şekilde bastırılmış ama “yukarıdaki” (Horasan bölgesindeki) isyan bitürlü bastırılamamıştır. Bu isyana “aşağıdan” giden “cins kafa” Ebû Müslim “entellektüel destek” vermiş ve Emevî Saltanatı 750’de yıkılmış; yerine Abbasî Devleti (Abbâsîler) kurulmuştur. Bu isyanda Şiîler, Haricîler, Mevalîler, Türkler topyekûn yer almıştır ama “entellektüel beyni” yine Araplar oluşturduğu için hareket belli bir süre sonra yine Arabî bir karakter kazanmıştır; zamanla Şiîler dışlanmış, Haricîler haklı olarak heretik, radikal ve anarşist görülmüş; geri kalanlar, ümmetin birliği “Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat” çatısı altında toplanmaya çalışılmış ama yine “yetki ve yönetim” İbn-i Abbas soyundan gelenlerin elinde kalmıştır.

Daha sonra (300-500 yıl sonra), Horasan (Türk) bölgesinde de belli bir “entellektüel/fikrî birikim” oluşacak, Abbasîleri de onlar (Türkler) yıkacak, Selçûkîleri kuracaklardır ama bu süre boyunca (500 yıl) Türkler (Horasanlılar) Abbasîlere askerlik yapacaklar; devletin kilit kademelerinde de yine Araplar bulunacaktır.

İslâm’ın kaderi midir nedir?!, önce Araplar (Emevî ve Abbasî); sonra Türkler (Selçuklu ve Osmanlı); muhalefette de neredeyse (İran’ı saymazsak) hep Persler (sonradan Şiî olmuşlardır) İslâm’ın “temsilciliğini”! yapıyorlar ve bu kavimleri İslâm bitürlü bir araya getiremiyor ve bunlar hep birbirleriyle “İslâm adına” savaşıyorlar; İslâm dışı güçler de bunu “büyük bir fırsat/ganimet” olarak görüyor!. Dahasını söyleyeyim!. Bu kavimler bir de kendi aralarında mezheplere, cemaatlere, tarikatlara bölünüyorlar ve her birinin ağzından da “Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat” lâfı düşmüyor. 

Açık ve gizli kavmiyetçilikler sona ermeden, ne Sünnîlik ne de Şiîlik (Şiîlik de bir tür kavmîliktir), adam akıllı bir İslâmî Cemaat (Ümmet) kuramaz!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET