İTİRAF

(Unutmadan bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Saint Augustinus’un İtiraflar/ım kitabını mutlaka okumalısınız.)

İtiraf da ARAFE (عرف) kökünden; ma’ruf, irfan, ta’rif, urf (örf), a’raf gibi. İtirafın ikrardan farkı zorunluluktur. Bu zorunluluk içsel de olabilir dışsal da. İkrar, belli bir içsel süreç sonrasında kişinin kendinin bir karar vermesi ve doğruyu söylemesi ve doğruya yönelmesidir; itiraf ise mecbur bırakılması, zorla kabul etmek zorunda kalmasıdır. 

İtiraf, başkaları tarafından bilinmesini istemediğimiz suçlarımızın (günahlarımızın), ya vicdanî (içsel) ya da metazorik (dışsal) bir baskı ile yine bizim tarafımızdan açığa çıkarılmasıdır.

...

Hiçbir şey gizli kalmayacak!.

Kimse kimseyi kandıramayacak!.

Kandırdım sananlar, suçlarını itiraf etmek zorunda kalacak!.

Mazlumlar üzülmesin!. Sadece sabretsin.

...

Hâlis-muhlis (samîmî) olanlarla,  sahtekâr (üç kâğıtçı) olanlar açığa çıkacak!.

İnandım diyenle, gerçekten inanan; imanını "kalkan" olarak kullananlarla imanını her şartta koruyanlar da belli olacak!.

İmanı için çoğu şeyi, çook şeyi (rahatı, maddiyatı, makamı vb.) feda edenlerle, imanını rahata, maddiyata, makama feda edenler de belli olacak!.

Herkes, her şeyi itiraf edecek!.

...

“Dediler ki: Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık suçlarımızı da itiraf ettik. Şimdi bu durumdan kurtulmanın bir yolu yok mu?.”

قَالُوا رَبَّنَا أَمَتَّنَا اثْنَتَيْنِ وَأَحْيَيْتَنَا اثْنَتَيْنِ فَاعْتَرَفْنَا بِذُنُوبِنَا فَهَلْ إِلَى خُرُوجٍ مِّن سَبِيلٍ

(40/Mü’min, 11.)

“Böylece suçlarını itiraf ettiler. Rahmetten uzak olsun cehennemlikler.”

فَاعْتَرَفُوا بِذَنبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَابِ السَّعِيرِ

(67/Mülk, 11.)

O samimiyetsiz, sahtekârlar kişiler!, kandırdıklarını sandıkları kişilerin aslında kendileri olduklarını bilmiyorlar ama bilecekler!... çok yakında her şeyi itiraf edecekler!...

Bari vakit geçmeden itiraf etseler de kendilerine gelip tövbe etseler. Bu mazlum milleti de daha fazla kandırmasalar, daha fazla günaha da girmeseler. Gerçi bu milletin ferâset sahibi olanları, onların hizmet için değil, mal için, makam için, koltuk için (sosyal statü için) oralarda olduğunu biliyor ama onlar ısrarla, ‘hayır biz hizmet için buradayız’ diyerek yalan söylemeye devam ediyorlar; bunu yarın itiraf etmek zorunda kalacaklar ve çook utanacaklar; tabiî bu süreçte utanmalarını da kaybetmiş olmazlarsa.

Ey muhterisler! Vicdanınız henüz ölmediyse itirafı kendi kendinize yapın da, yaptığınız hatayı henüz vakit varken telâfi etmeye bakın.

Sözüm sadece bu milletin parası ile resmî/siyasî (toplumsal, idarî) sorumluluk alanlarında olanlara değil, sivil alanlarda da (vakıf-dernek ve cemaatlerde kültürel, eğitsel ve dinsel) görev alanlara.

Bu yazı herkese, tekrar “bir iç muhasebe, samimî bir özeleştiri” imkânı sunsun istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET