AKIL VE DUYGU

Akıl, duyu verilerinin algılarını mantık kurallarına göre yorumlar ve bir yargıya varır, buna bilgi diyoruz; duygu, olumlu ve olumsuz histir. Akıl, soğuk; duygu sıcaktır; duygu bizi akıldan çok daha fazla etkiler. Akıllı olup, duygusuz olanlar; duygulu olup, akılsız olanlar, bitürlü hayatlarında “dengeyi, istikrarı, hadi mutluluğu diyeyim” yakalayamazlar, kâh oraya kâh buraya savrulurlar. ‘Acıdık iyilik ettik, başımıza gelmeyen kalmadı’ yakınmasından tutun da, ‘zalimlere acıdık, mazlumları yok ettik’ deyişine kadar söylenenler büyük ölçüde akıl ve duygu dengesini kuramamanın ürünü ama benim konum bu değil, Tanrı tasavvuru.

Kimimiz çook akılcı (makul ama soğuk) bir Tanrı tasavvur eder, kimimiz de O’nu kendi duygu dünyasında (içinde, sıcacık) yaşatır. Akılcı, O’nu öteler, ötekileştirir; duygucu O’nu kendine “yakın ve özel” görür. İlki için O, herkesin Tanrı’sıdır; ikinci için O, sadece kendinin Tanrı’sıdır. Oysa O, hem herkesin (âlemin) hem de kişinin “özel Tanrı’sıdır”!. Herkesin olan, bianlamda kimsenin olmayandır. Kişi O’nu “sahiplenmezse”, O’nu (= O’nun dinini/ülküsünü) “korumaz” ki!.

Doğunun Tanrı ve din algısı, duygusal; batınınki ise mantıksal. Doğulu teologların çoğunun beslendiği damar batınîlik, ezoterizm; batılı teologlar da zahirilikten, egzoterizmden besleniyorlar. Bilim/akıl, dışarda olanı; mistisizm/duygu, içerde olanı “bilir”!. İkisi (akıl ve duygu) birbirini dengelemezse, savrulma kaçınılmaz olur. Doğunun mistikleri de batının ezgotik ve sofistikleri de savruluyor. Bidönem batıda, doğu furyası (yoga, meditasyon vb.); başka bidönem doğuda, batı furyası (bilim/cilik) esiyor; denge noktası bitürlü bulunamıyor. Batı, doğuyu cahillikle (gelenekçilikle, taklitle); doğu batıyı köksüzlükle (geleneksizlikle, modernlikle) suçluyor. Doğunun “okumuşları” batıya; batının okumuşları doğuya özeniyor...

Bunun felsefede (düşünce dünyasında) de izlerini görmek mümkün. Doğuyu etkileyen düşünürler batıda yetişmiş (İkbal, Topçu, Meriç, Fazlurrahman, İsmail Farukî, Câbirî, Taha Abdurrahman vs.); batı, bir düşünce açılımı yapacaksa doğuya yönelmiş; Goethe, Hegel, Heiddegger, Schliemacher gibi deve dişi gibi adamların beslendiği damar büyük ölçüde doğu.

Gençliğimin sloganıydı ama o gün onu başka bir bağlamda kullanıyordum; bugün de bir başka bağlamda kullanmamın hiç bir mahzuru yok. ‘Lâ şarkiyye lâ garbiyye, islâmiyye islâmiyye.’ Ne doğu ne batı, İslâm İslâm. 

İslâm, ‘hikmet nerede ise oradan onu alın.’ der ve insanı akıl ve kalp diye ikiye bölmez; hikmeti de insanı da bir bütün olarak görür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET