KİTÂB

Ketebe’den yazılmış metin Kitâb. Kur'ân, Kitab olmadan önce Söz’dü, “Logos’tu”, sonradan Kitâb/Mushâf hâline getirildi. O, önce Efendimizin “zihnine/kalbine” ‘Söz/Logos’ olarak indi ve O’na “Oku”! dendi. 

Bilinenin aksine Söz de okunur, Sözün okunmasına Kur'ân denir; Kur'ân, çook sık okunan Söz (ya da) Kitâb demektir. Sözün okunması Kitâb’ın okunmasından insana çook daha “yakındır”. Sözlü bir kültüre inen Kur'ân, o kültüre Söz olarak inmiştir ve O Söz hemen ezberlenmiştir. Sözü ezberlemek, onu her yerde her zaman okuyabilmektir. Yazılı metin (mushaf/sayfalardaki yazı), her yerde her zaman okun(a)maz. Sözgelimi siz, namazda Söz’ü Kitâb’tan/Mushaf’tan okuyamazsınız, ezberlemek (zihninize, kalbinize ‘yazmak’) zorundasınız. Zihne/kalbe yazılmayan Söz (söz), Kitâb’a (kitaba) yazılsa ne olur?!. Yazı, zihni tembelleştirir. (Bknz. Walter Ong. Sözlü ve Yazılı Kültür.)

Kur'ân, önce okunan Kitâb’tır. 

O’nun okunması, içselleştirilmesidir. Yazı, O’nu dışsallaştırır, dışa (kâğıttan sayfalara) atar, zihne ya da kalbe değil.

Kur'ân bize yazılı gelmiştir ama Efendimize Söz’lü inmiştir. O’nu doğru okumamız, yazıdan Söz’e, Söz’den zihne/kalbe taşımamız ve ‘her yerde her zaman’ okuyabilmemizle mümkündür.

Okuma, içsel olunca içerdekini hatırlama = zikir; dışsal olunca dışardakine (dışımızdakine) bakma olur. Neredeyse tüm okumalarımız bakma. Bakma ile “görme” çok farklı şeylerdir. Bakma, anlık ve dışsal; görme, fark etme ve içselleştirme/özümseme, içe yönelmedir.

Sözü, ‘söz verme ve sözünde durma’ gibi değerli görmeden ve içselleştirmeden yazıya dökme, onu değerli kılmaz. Biiir sürü yazılı kitap var, ölü; o kitapları okumak, onları canlı kılmıyor; onları canlı kılan, onlarda yazılı olanları yapmakla oluyor.

Kur'ân, Efendimize Söz olarak indiğinde hemen yapıldı, yaşandı; sonra yazıldı; O, yaşanmak için indi; sonraki nesillere aktarılmak için de yazıldı. Biz, bize yazılı gelen Bu Kitâb’ı ‘yaşamadan gerçekte/n okumuş” olamayız; yaşamadan okuma, Kur'ân okuma değildir. Kur'ân, yaşamak için okunan Kitâb’tır. O, yaşamak/yapmak amacıyla/niyetiyle okunursa her oku(n/y)uş “sevap” olur.

Tâ-Hâ, 2. âyet, “Biz bu Kur'ân’ı Sen zorluk çekesin diye indirmedik. Zikr için Huşû için indirdik.” der. Oradaki zikir de huşû da eylemdir (tezkira, yehşâ); pasif bir ses tekrarı ve pasif bir korku değildir.

Okuma (Kıraat, daha doğrusu Tilâvet), Okunan’ı/Kitâb’ı/Kur'ân’ı canlandırma, hayatla canlı kılmadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET