VİCDAN

İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden (= hakkı bâtıldan) ayırmamıza yarayan duygu.

Vicdanla akraba olan kelimeler : Vücûd (Vücûd-u Mutlak, Vücûd-u Mümkün, Vücûd-u Mümtenî) Vecd. Mevcûd. Mûcid. Tecevvud. Vahdet-i Vücûd.

Kelimenin kökü VCD (وجد). Bulmak. Rasgelmek. Elde etmek.

Aramadan bulunmaz. 

Ne aradığınızı bilirseniz bazen rast gelebilirsiniz.

Bulursunuz ama bu sefer elde tutamayabilirsiniz.

Hayatta çook şey ararız; çoğunu da buluruz ama bulduklarımız bizi tatmin etmez ve hep aramaya devam ederiz; tâ ki, “bişey” bizi tatmin edene kadar.

İşte! o bizi tatmin eden, huzura kavuşturan şeyi bulunca, artık aramayı bırakır ve kendimizi ona teslim ederiz.

Ömrümüz aramakla geçiyor; bulan, çook az insan var!.

Neden söz ettiğimi anlamış olmalısınız.

Tanrı’dan.

Tanrı’yı bulduğunu sanan kabaca üç grup insan var : Halk/ahâli/çoğunluk. Düşünce adamları (Bilim ve Din adamları, Feylesoflar) ve İnananlar (Mü’minler, Evliyâlar, Enbiyâlar)

Tanrı’yı merkeze alarak söylersem : Halkın bulduğu/inandığı Tanrı. Bilim adamları, Din adamları ve Feylesofların bulduğu/inandığı Tanrı. Mü’minlerin Evliyâların ve Enbiyâların bulduğu/inandığı Tanrı.

(Not : Bu tasnifi, halkı/ahâliyi küçümsediğimden; din adamlarını, bilim adamlarını ve feylesofları değerli gördüğümden yapmadım ama Mü’minleri, Evliyâları ve Enbiyâları değerli gördüğümü söylemeliyim.)

Çoğunluğun (halkın/ahâlinin) Tanrı inancı mitik, yitik ve ilkeldir. Din adamlarının, bilim adamlarının ve feylesofların Tanrı inancı ise betik, “kaypak ve değişkendir”. Sadece Mü’minlerin, Evliyâların ve Enbiyâların Tanrı inancı sahicidir. Çünkü sadece onların vicdanı uyanıktır. Sadece onlardır “Gerçek Tanrı’yı” bulmuş olanlar.

Ancak vicdan uyanınca = insan vecde ulaşınca (erince) bulur “Gerçek Tanrı’sını.” Artık O’nu buldu mu sahtekârlık yapamaz, samimî olur, samimî davranır ve Tanrı’yı kullanamaz.

Efendimizin vahiy alma süreci böyle bir vecd (buluş) olsa gerek!. O’na vahiy geldiği esnada “olağanüstü hâller” yaşadığı söylenir. Çook soğuk bir havada terliyor, gücü-kuvveti kesiliyor, bacakları tutmuyor, yürüyemiyor, titriyormuş!...

Tanrı’yı bulmak için din adamı, bilim adamı ve feylesof olmaya elbet gerek yok ama din adamlığı, bilim adamlığı ve feylesofluk bitür Tanrı arayışı olursa değerli hâle gelir. Aramadan bulunmaz demiştim; din adamları, bilim adamları ve feylesoflar sahiden ve samimî olarak “arayan adamlar” olursa, elbet bigün vicdanları uyanabilir. Halktan vicdanı temiz (kirlenmemiş) olanların da vecd hâli yaşayarak “Gerçek Tanrı’yı” bulmaları mümkündür; bu yol, kimseye kapalı değildir.

Yıllar önce bir arkadaşım, ‘Gazali’nin hayatını iyi tetkik et’, demişti ve ben de iyi tetkik etmiştim. Gazali de benzer bir süreç yaşamıştı. İyi fakihti, iyi kelâmcı idi; devrinin entellektüelleri Yunan felsefesinin etkisinde idi. Yeni Eflâtunculuk her yanı sarmıştı. İsmâîlîler (bâtınîler) ortalığı kasıp-kavuruyordu... Nizam-ül Mülk’ün Rektörü Gazali çook ciddî bir kriz yaşadı, ders veremeyecek duruma geldi, dili tutuldu; üniversiteyi bıraktı, 8-10 yıl köyüne çekildi; tabiî daha sonra döndü ve Tehâfüt’ü yazdı...

Platon’un (Eflâtun), Aristo’nun, Kindî’nin, Farabî’nin, İbn-i Sinâ’nın, İbn-i Rüşd’ün Tanrı’sı “uzak ve ideal Tanrı’dır.”; İbrâhim’in, Mûsâ’nın, İsâ’nın ve Muhammed’in Tanrı’sı “yakın Tanrı’dır.”!. Çünkü Onlar (İbrâhim, Mûsâ, İsâ ve Muhammed) O’nu vicdanlarında bulmuşlardır!.

Platon’un (Eflâtun), Aristo’nun, Kindî’nin, Farabî’nin, İbn-i Sinâ’nın, İbn-i Rüşd’ün Tanrı’sı “kandırılabilir, ihmâl edilebilir”! ama İbrâhim’in, Mûsâ’nın, İsâ’nın ve Muhammed’in Tanrı’sı aslâ “kandırılamaz, ihmâl edilemez.”, O’na “yamuk yapılamaz.”!.

Vicdanı uyanmadan inandım diyenler de Tanrı’larını ihmâl edebilirler, O’nun emirlerini unutabilirler, O’na şeklen ibâdet edebilirler...

Ama vicdan uyanınca işler değişir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET