AĞRI

İlden değil duygudan söz edeceğim. Ağrı, hissettiğimiz kötü, hareket alanımızı kısıtlayan, bizi yaşamdan uzak tutan aynı zamanda da uyaran bir duygudur. Bu uyarı ciddîye alınmaz ve tedavî edilmezse, organizmamızın (bedenin ve ruhun) bütünlüğü bozulur, uyuyamayız, endişemiz ve ölüm korkumuz artar...

Ağrı sadece fiziksel bir travmadan, çarpma, kesme, organ yapılarının bozulması gibi sebeplerden kaynaklanmaz; bişeye kafayı takmak, onu bitürlü çözememek, birinden kötü bisöz işitmek ya da birine kötü bisöz söylemek, ileri düzeyde yaşanan “anlamsızlık sorunu” gibi biçoook “görülemeyen” sebepler de ağrıya yol açar. Bunlar genelde baş ağrısı ve kalp ağrısı şeklinde ifâde edilir; ağrıyı bir “bozukluk” olarak ele alırsak, can sıkıntısı da bitür ağrıdır.

Organik ağrıları (beden ağrılarını) fark edince doktora (hekime) gidiyoruz ama ruh ağrılarımızı hiiç fark edemediğimiz için herhangi bir “hekime” başvurmuyoruz.

Ruh ağrılarını fark edenler için, tedavi ilimde ve hikmettedir; bu ağrıları fark etmeyenler ilim ve hikmet peşinde koşmaz. Bu çağda yaşanan sorunların çoğu, fark edilmeyen bu psikolojik/psikiyatrik (ruhî) ağrılardan kaynaklıdır.

“Ruh doktorlarına” ihtiyacımız had safhada ama onların çoğu da materyalist.

Ruh, “Ana Vatanı” ile buluşmanın yol adresini (doğru yolu = sırat-ı müsteqîmi) bul(a)madan huzur bulamaz; o yolu bulursa, bedeni de ruhu da rahat eder, hiiç ağrı hissetmez. Organlardaki tıkanma (bozukluk/semptom) beden ağrılarına; sinir sistemi merkezindeki (beyindeki) tıkanma (bozukluk/semptom) da “ruh ağrılarına, bunalıma” sebep olur. Beyin, kişiyi kavram dünyasından “astral dünyaya, imge dünyasına, kalbe, duygular dünyasına, misal âlemine” bağlayan bir transfer merkezidir. Misal âleminde (cennet) ağrının olmadığı; o âleme ulaşamayanın da büyük ağrılar ve acılar çekeceği (cehennem) söylenir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET