İBÂDET

İbâdet, Rabbe abd/kul olma hâlinin göstergesi. İki tür ibâdet var : Sembolik ve Fiilî. Namaz ve hacc sembolik; oruç ve zekât fiilîdir. İlmihâl kitapları bunlara malî, bedenî, hem bedenî hem malî der; ibâdetleri İslâm’ın şartları başlığı altında verir. Beden olmadan hiç bir ibâdet yapılamaz. Benim sembolik ve fiilîden kastım, ibâdetleri bölmek değil onların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Sembolik olarak gördüğüm namaz da hacc da bedenî ve fiilîdir ama onlardaki semboller (= derin ma’nalar) anlaşılıp hayata aktarılamazsa birer “rite, ritüele” dönüşürler, fiilîleşemezler. Aynı şekilde fiilî olarak gördüğüm oruç ve zekâttaki bireysel ve toplumsal kemâl hedefi ıskalanırsa, oruç “açlığa ya da perhize”; zekât “sadakaya ya da vergiye” dönüşür.

(Burada sadakayı aslâ küçümsediğimden değil, halkın zihnindeki anlamı ile dilenciye verilen üç kuruş anlamında kullandım. Vergi, malum, seküler bir kavram, kutsallık yanı yok, bu da onu dinden koparır. Orucu açlık ya da perhiz olarak görmem ise, sosyal empatinin yokluğu, açın hâlinden anlamamadır.)

Dinî sembollerdeki ve sembolik ibâdetlerdeki ruh/mâ’nâ anlaşılmazsa, ibâdetler âdete (alışkanlığa) dönüşür ve onların ne bireye ne de topluma hiç mi hiç bir faydası olmaz.

Bu anlamda en sembolik (en çook mâ’nâ/ruh yüklü) ibâdet hacctır. Hacc, ideal bireyi ve ideal toplumu simgeler. Aah keşke Farabî haccı merkeze alarak “Medine-tül Fâzıla’sını yazsaydı; ondan çook daha fazla şeyler öğrenebilirdik. 

Hacce (حج) fiili, hem güçlü delillerle muhatabını yenen ve onu ikna eden, hem de hacca giden demek. Hacca giden adam böyle bir göreve, oradaki sembolleri anlamaya talip biri olarak oraya gider, “bir ziyaretçi turist” olarak değil. Giderken içinden çıktığı Müslümanları temsil eder, onların (ve kendinin) yaşadığı sorunları dünyadaki Müslümanların gündemine taşır, çözümler arar-bulur; döndüğünde “evrenselleşerek” dönmüş, “yerel kalmış Müslümanları” “evrensele” taşıma görevi ile dönmüş olur.

Yerelliğin ırka bağlı, kültüre bağlı biçook çeşidi vardır ve bu, insanları dar bir dünyanın içine hapseder, onları bütünden/evrenselden koparır. Çeşitlilik ile yerelliği karıştırmayalım. Çeşitlilik, zenginlik iken; yerellik, bir yere hapsolmadır. Yerellik, yöresellik; çeşitlilik, evrenselliktir. Şöyle : Sözgelimi Akdeniz yöresinde sadece narenciye yetişir; başka yörelerde başka meyve ve sebzeler. Müslümanlığın öyle bir “toprağı/bahçesi/cenneti” olmalı ki her yerde Müslüman “yetişebilmeli”, Müslümanlık bir yöreye/yere (sözgelimi Ortadoğuya) özgü/ait olmamalı.

Hacc, ihramla tüm farklılıkları (yerel, ırkî, ilmî, ekonomik, sosyal) şeklen bile! “sıfırlar”; herkesi “Allah’ın kulu = Müslüman” yapar ve “Allah’ın Evi’nin = Beytullah’ın” etrafında “döndürür”!. Bu sembolü doğru okuyan ve anlayan hacı, yurduna/ülkesine döndüğünde “yerel farklılıkları” artık çok ciddîye almaz; onlarla övünmez; onları bahçedeki (cennetteki) bir çeşitlilik/zenginlik olarak görür. Arafat’la/Arafat’ta “ârif” olur; Mina’da “şeytanını taşlar”; Müslümanların (ümmetin) arasına şeytanın/şeytanların (ayrılığın, fitnenin, fesadın = tağutların) girmesine engel olur.

Hacc, ümmetin birliğinin (toplumsal-siyasal tevhîdin) ve imanın evrenselliğinin sembolüdür. Normalde hiçbir hacı, kavmiyetçi (milliyetçi) olamaz, kavmiyetçilik (milliyetçilik) yapamaz ve diğer Müslümanları kendinden “üstün ve farklı” göremez; bunun yetkisi sadece Allah’tadır, O’dur sînelerin özünü bilen.

Oruç, fedakârlığı; namaz, arınmayı; zekat, temizlenmeyi sembolize eder. Keşke imkân olsa da hepsi ile ilgili yazabilsem.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET