KANT'TA AKIL

Kant, aklı ikiye ayırır : Půr/Saf (teorik) akıl ve Pratik akıl. Pür/Saf akıl, mantık demekti; pratik akıl da ahlâk. İlki bilim yapar, anlar, açıklar; ikincisi davranır, inanır ve tapar. Akıl bunları yaparken normalde (ikisi) birlikte hareket eder; mitik davranmaz, anlamadığı şeye tapmaz; benimsemediği (içselleştirmediği) şeyi yapmaz vs... Kant’ta ödev içsel bir maksimdir; onun ahlâkı ödev ahlâkıdır, o ahlâk da “rasyoneldir”, akla dayanır, vahye dayanmaz.

Kant’ın yaşadığı dönem, Avrupa’nın aydınlanma dönemidir (18.yy.), bu dönemden önce de bu dönemde de Yahudiler, Hristiyanlar ve filozoflar teorik/saf akılla, hem mitik, yitik, aşkın/transandantal ve uzak hem de mistik, agnostik, ikonik, somut ve yakın biçook tanrı tasavvuru geliştirmişlerdir. Bu aklın geliştirdiği tanrı, iyiye de kötüye de kullanılabiliyordu; kimi zaman neredeyse deusla değil daimonla özdeş görülebiliyordu. Bu dönemin ürünü olan teizm, böyle bir aklın ürünü olarak sahneye çıkmıştı. Teizmde Tanrı, akıllı bir tasarımcıdır; evren de iyi tasarlanmış bir makinadır; --Aristo’nun Tanrı’sı da böyle bir Tanrı’dır-- bu anlayışa göre Tanrı, evreni “altı günde” yaratmış, sonra (7. gün) dinlenmeye çekilmiştir. Bizimkiler de Kur'ân’daki “fî sitteti eyyâm’ı/altı günü” görürler ama “istivâ’yı” göremedikleri = doğru karşılık/anlam veremedikleri için, onlar gibi düşünürler. İstivâ, “Yönetme Makamı’dır”; neyse, konu dağılmasın; Kant, bu kargaşada insanî bir düzen arayan filozoftur, o düzeni de akılda/akılla arar, ama aklın teorik kısmının bir düzen kuramayacağını, çünkü onun iştigal ettiği alanın fenomenal alan olduğunu; pratik kısmının ise çook daha ideal alanları/konuları, numenal alanları (iyilik, adâlet, değer/erdem vb.) kapsadığını; buradan ahlâka, ahlâktan da (doğru) inanca geçildiğini söyler; şu meşhur söz de bu bağlamda ona atfedilir : “inanca yer açmak için bilgiyi inkâr ettim.”

Oysa onun inkâr ettiği bilgi, pür/saf aklın doxa, sanı/kanı, zann düzeyindeki içselleştirilmemiş bilgidir. Bilgi içselleştirilirse (özümsenirse) doğal olarak ahlâka ve inanca dönüşür. Muhtemelen Kant da çoğu bilgisini içselleştirememiş, özümseyememişti; çook disiplinli ve düzenli bir hayat yaşamasına rağmen.

Bizim de çoğu bilgimiz doxa, sanı/kanı, zann düzeyinde; onun için bizim de bilgilerimiz ahlâka ve imana (= salih amele) dönüşmüyor.

Dönüşüyor mu?!. Dönüşen için mübarek olsun demekten başka hiç bir sözüm olamaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET