Mİ'RAC

Mi’rac (معراج), Arapçada merdiven, yukarı çıkmaya yarayan, basamaklardan oluşan ma’nevî “araç”; maddî olanına “süllem” deniyor. Allah-u A'lem, süllem bedeni, mi’rac ruhu (düşünceleri, idraki) yukarı taşıyor/çıkarıyor.

Efendimiz bu “bu gecede yukarıya” bedenen mi ruhen mı çıktı tartışmalı bir konu. Ben bu tartışmaya girmeyeceğim ve manevî mi’racı konu edineceğim.

Mirac, bir “gece” gerçekleşmiştir; başka bir “gecede de” Vahiy inmeye başlamıştır. Gece, karanlığı sembolize eder. “Mi’rac gecesi” günlerinde Efendimiz “tam bir geceyi” yaşamaktadır. Daha önce de yazdım. Mi’rac, Mekke döneminin son yılında (Hicret’ten bir yıl önce), ablukadan (tecritten, boykottan), Ebû Talib ve Hz. Hatice’nin vefatından, Habeşistan’a hicretten ve Taif hadisesinden çok kısa bir süre sonra, çook sıkıntılı bir dönemde vukû bulmuştur.

Mi’rac, Efendimize ma’nevî ek bir destektir. Efendimiz Kâbe’nin Hicr veya Hatim denilen yerinde uykuya dalmışken (uyku ile uyanıklık arasında) “Bir’i” (muhtemelen Cebrail bir ‘Burak’la) gelmiş Onu önce Mescid-i Aksâ’ya (uzak bir secde yerine ki, buna İsrâ deniyor), sonra “Yukarıya” götürmüştür. Muhtemelen “Yukarıya Çıkarken” secde hâlindeydi; bu “Yukarıya Çıkışa” ise, Mi’rac diyoruz. Mi’rac, Kur’an’da geçmez; çoğulu meâric kelimesi Meâric Sûresinde “yüksek makamlar” (zü-l meâric) şeklinde geçer. Aynı kelime Zuhruf, 33’de maddî ev merdiveni anlamında kullanılır. Hicr 14, Secde 5, Hadid 4 ve Meâric 4’de de fiil olarak kullanılır (çıkar, çıkıyor, çıkacak şeklinde).

Efendimiz rûhen ya da bedenen çıkmış ya da yükselmiş olsa da “çıktığı/yükseldiği yer” “çook yüce bir yerdir” ve orada Ona çook değerli, çook kıymetli “şeyler” (daha önceden görmediği Rabbinin bazı âyetleri, İsrâ, 1.) gösterilmiştir ve Ona Allah-u A'lem “Sakın vazgeçme, ümitsizliğe kapılma”! denmiştir.

Mirac, urûc’dur; hubût’un zıttıdır. Urûc, yükselme; hubût, düşmedir. Düşüş de çıkış da maddî değil ma’nevidir. Bugün uzaya çıkanlar, “mi’raca doğru” çıkmıyor ve “bişey de” göremiyor. Efendimizin bu çıkışını, Muhammed Hamidullah Hoca “çook yüksek bir şuur ya da bilinç” hâli olarak açıklar.

Mi’rac, kişinin Rabbine en yakın, çook yakın olduğu “ânı” ifâde eder ve ‘namaz (salât) Mü’min’in mi’racı’dır denir; namazda, Rabbe en yakın olunan ânın da secde olduğu söylenir. Secde, “mahviyetin” ifadesidir. Mahviyet, yokluk değil; başka türlü, maddî oluşların ötesindeki bir varoluştur; onu ancak “az veya çok” belli bir düzeyde “mi’rac tecrübesi”!! yaşayanlar anlayabilir; o, manevî/ruhî hayatlarında bigıdım bile bir mi’racı tecrübe etmeyenlere “ütopik” gelir ve onlar o tecrübeyi “tîye” alırlar. Mi’rac, Efendimizin yaşadığı o gün de bugün de çoğu kimseye (bizlere) “ütopik gelmişti/r, gelecektir.”

Mi’rac, (bence) yüksek bir bilinç (şuur) ve iman meselesi/hâdisesidir; onu “ bizim gibi sıradan insanlar”! “kutlamamalı ve konuşmamalıdır.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET