MÜBELLİĞ & MÜFESSİR

Mübelliğ, BLĞ (بلغ)’dan, açıklayan, bâliğ/buluğ da aynı kök; Müfessir FSSR (فسر)’dan, tefsir eden. 

İki kelime de “ma’naya ulaşarak onu açıklamak, açmak” demek ama aralarında “nüans” var. Müfessir, açıklamasına kendi yorumunu katar; Mübelliğ, ne anlamışsa onu tebliğ eder.

Anlama da bir tür  yorum değil midir? Bu soru, hermeneutiğin en temel sorusudur; hermeneutik anlamayı da yorumlama olarak görür.

Dün, ben de bu görüşe yakındım; bugün aralarındaki “nüansı” sanki fark ettim gibi!. Nüans (bence) şu : Mübelliğ, sağduyulu, iyi niyetli ve tarafsız davranıyor, kendini sadece ve sadece Rabbine karşı sorumlu görüyor; Müfessir, anlayışını, içinde bulunduğu şartlara ve ‘hâkim paradigmaya’ uyduruyor.

Tefsirde rivâyet-dirâyet; ilmî/fennî, edebî/luğavî, felsefî, batınî/sufî, tarihî, tahlîlî, işârî ve fıkhî gibi çeşitlenmelerin olması, tefsiri tebliğin önüne geçirmiştir. İmam-ı Şâfî’ye atfedilen “Efendimiz, Kur'ân’ın hem Mübelliğ’i hem Müfessir’idir.” sözü, tebliğle tefsirin ayrılmadığı zamanlara işaret eder ki bu, teorinin pratikten ayrılamayacağına da bir işarettir. Pratik teoriden (teori de pratikten) ayrılınca, din hayatta kopmuş; din, ilmî bir faaliyete dönüşmüştür. Dönüşmemeli mi idi? Elbet dönüşecekti. Çünkü artık ümmet, Mekke-Medine’deki gibi az sayıda insandan oluşmuyordu; başlarında da Efendimiz yoktu; bir “ulemâ sınıfı”! elbet oluşacaktı ve din bunlar eliyle tebliğ edilecekti.

Ama,

Ulemâ, gerçekten bir “sınıf” olunca ve bildiklerini kendileri de yapmamaya, en vahimi de Umerâ’nın (Emir sahiplerinin) gözüne girmeye (“onlara yaltaklanmaya”) başlayınca, tebliğle tefsir ayrıştı; müfessirler yine mübelliğdi ama onlardaki sağduyu, iyi niyet ve tarafsızlık (Taqvâ) neredeyse kaybolmuştu, her kafadan ayrı bir ses çıkmaya başlamıştı. 

Hâlâ da öyle.

Bu, sadece müfessirlerin “suçu” değil/di elbet; müfessirler, devletle millet arasına sıkışıp kalmışlar/dı; kimi millete yakın, kimi devlete yakın duruyor/du; Hakk’a yakın duran müfessir sayısı çok azal/mış/tı.

Allah’tan en çook korkan, Hakk’a yakın duran, tebliğ ile tefsiri ayırmayan Mübelliğ ve Müfessir’lerdir, (bu) Ulemâ’dır.

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاء

(35/Fatır, 28.)

Peygamberin gerçek vârisleri de onlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET