MÜDÂNÂ

Kimseye eyvallahı olmamak. Kimseye yalvarmamak. Kimseye muhtaç olmamak. Anlamı daha da inceltirsek, kişinin kendisini kimseye borçlu hissetmemesi, kimseye yalakalık yapmaması, minnet duymaması, boyun bükmemesi, kendi ayakları üzerinde durması...

Çook masum ve ma’kul görünen bir durum ve tanım. Böyle bişey mümkün mü? Kişi kendi ayakları üzerinde durabilir mi, ayakları kendinin mi?!.. soruları uzatabilirim ama uzatmıyorum. 

İstiğnâ (müstağnî olma durumu) tam da budur. Kelime (istiğnâ), düz anlamıyla zengin olmayı ifâde eder ama zenginler, zenginleşince şımarırlar; asıl istiğnâ, işte bu şımarma, kimseye müdânâ etmeme durumunu ifâde eder. Böyle zenginler, Tanrı’ya bile müdânâ etmezler. Bu hâl, bu kadar aşırı olmazsa da az ya da çok hepimizde vardır. Babalar-analar, çocuklarına; çocukları, ana-babalarına müdânâ etmezler; nasıl olsa bigelirim, emekli maaşım var derler. Talebeler, bi noktadan sonra hocalarına; işçiler, işverenlerine; memurlar, âmirlerine; (emir alanlar emirlerine); âmirler, memurlarına, ... müdânâ etmezler.

Bir ân için bihayal kuralım ve ekmeği ve suyu kişileştirelim; ekmek ve su bizim gibi olsun. Kim, ekmek ve suya müdânâ etmez?!. İhtiyacımız olan her varlığa böyle bakarsak, her varlığı bir tanrı gibi görmeye başlarız, hangisine müdânâ (ibâdet/kulluk) edeceğimizi bilemeyiz, şaşırırız. Gerçek, Hakikî Tanrı (Allah), bize acıdığı/merhamet ettiği için sadece Kendi’sine müdânâ (ibâdet/kulluk) etmemizi istiyor. İki, üç, dört, beş, ... Tanrı’ya müdânâ (ibâdet/kulluk), insanı ikiye, üçe, dörde, beşe, ... böler/parçalar. Bana müdânâ (ibâdet/kulluk) edin, kurtulun!, bu sizin iyiliğiniz için diyor.

Ama,

İnsanoğlu Tanrı’ya da müdânâ (ibâdet/kulluk) etmiyor; ben, bana yeterim diyor ve bunu da özgürlük adına yapıyor, ‘kulluk yaptığının, bu kullukla kendini mahvettiğinin’ bile farkına varamıyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET