GÜÇ

Gücü kabaca ikiye ayırmak mümkün : Yapan güç. Yaptıran güç. Yapan güç somut; yaptıran güç soyuttur. Aç(ıkla)mak için biraz ayrıntı vermem lâzım. Hiyerarşik olarak güç üçe ayrılabilir. Altta maddî/fiziksel güç; üstte ma’nevî/Tanrısal güç; arada da ilmî/entellektüel güç. Maddî gücün zirvesinde devlet vardır. Devlet, gücünü milletin siyasal birliğinden (konsensüs, zımnî sözleşme) ve maddî-finansal desteğinden (vergilerinden) alır; devleti millet besler ve büyütür. Devlet gücünü âdil dağıtmazsa devasa bir zorbaya (leviathana) döner. Devleti kuran sözleşmeye herkes katılmasa da verdiği vergilerle yaşatmaya herkes mecburen katılır. Bu gücün (devletin) temelde iki görevi vardır. İçerde düzeni sağlamak; bunu silah kullanmadan eğitim ve sağlıkla yapar ve dışardaki düzeni korumak. İçerideki düzen emniyet (polis) güçleri ile; dışarıdaki düzen ordu güçleri ile sağlanır. Polisi ve ordusu olmayan devlet olmaz. İçerdeki düzenin şekli çok önemli değildir; önemli olan dışardaki düzeni koruyup-kollamaktır. Şimdilik içerdeki düzene ulusal; dışardaki düzene küresel düzen diyelim. Küresel düzene muhalif bir devlet güçlenemez, ne kadar güçlü olursa olsun yine de onu sisteme entegre etmek için ekonomik ve siyasî yaptırımlar (ambargo, tecrit, tehdit gibi) uygulanır, onun sistemin önünde diz çökmesi sağlanır. Küçük devletler küresel sistemin sağına-soluna dağılmışlardır; günümüzde yaşanan Ukrayna krizi sistem içi bir krizdir. Neden bahsedecektim, nereye geldim, konuya dönüyorum. Aradaki entellektüel/ilmî gücü de üçe ayırmak mümkün. Bilimsel güç. Felsefî güç. İlmî-Hikemî güç. Bilimsel gücü, pozitif bilimler, sosyal bilimler ve felsefe olarak yine üçe ayırabiliriz. Pozitif bilimler teknoloji üreterek maddî güce güç katar, katkı yapar; sosyal bilimler kanaat üreterek siyasal güce güç katarlar; felsefe olup-biteni anlamaya çalışır. Bu üç gücün yönü hep aşağıya, fizikî/maddî dünyayadır. Son İlmî-Hikemî gücü de ikiye ayırmak mümkün, bunun yönü yukarıya/Tanrısala ama biri sırf teorik, buna Teoloji/İlâhiyat; öbürü hem teorik hem pratik, buna da Hikmet diyebiliriz. İlâhiyat/Teoloji, ‘genelde’! yukarıdan/Tanrısaldan/gökten aldığını söylediği güçle aşağıda yürürlükte olan kurulu düzeni tahkim eder, halkı/milleti devlete bağlar, manevî/görünmez bağlar icat eder, halkı “dinen” avutur, uyutur. Hikmet ise, yukarıdan/Tanrısaldan/gökten aldığı ulvî/yüce değerleri (adâlet, merhamet, insaf, fedakârlık, vefâ, tevazu gibi erdemleri) eğip-bükmeden ve satmadan aşağıya (halka/millete ve kurulu düzenin işleyişine = devlete) taşır, geçerli olması/kılınması için çalışır. Bunu yaparken herhangi maddî bir güç kullanmaz (zaten öyle bir gücü de yoktur), iknâyı esas alır, bu değerlerin kendilerinin güçlü olduğuna inanır. Gözü kör, kulağı sağır olmamışlar, onları duyunca ve görünce (hem dil hem hâl) bu gücün farkına varırlar ve etkilenirler. Bu güç aslında silahlı güçlerden çook daha etkilidir. Silahlı güç bedeni teslim alırken; bu güç, bedene hükmeden ruhu teslim alır ama ne yazık ki bu güce sahip olan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. İlâhiyat camiası (din adamları = hocalar ve imamlar) ne yazık ki göksel/tanrısal gücün değil siyasal gücün hizmetinde memur oldukları için doğru bildikleri değerleri maaşlarımız kesilir diye söyleyemiyorlar. Devlet, dinî ve ilmî alanı (akademi ve diyanet) kontrolü altında tutuyor; devletleri de küresel güçler kontrol ediyor.

Cârî güç dağılımı kısaca şimdilik böyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET