ZAMİR

Zamir, bir isme ya da bir şeye işaret eder, o ismi ya da o şeyi “gösterir”,  zamir bir anlamda bir “gösterge = işaret = âyettir.”

Zamirin gösterge olabilmesi için mâkablinde gösterdiği şeyin zikredilmesi, ondan bahsedilmesi şarttır; buna Arapçada muşârun ileyh denir. ‘Ali sekiz yaşında, o ikinci sınıfa gidiyor.’ cümlesindeki o zamiri, Ali’yi gösterir, Ali’ye işaret eder.

Dil, (dilin gösterdiği her şey = kâinat) esasında = neredeyse tamamen zamirdir; Rabbi gösterir. Dile = zamirlere takılıp kalanlar “Rabbi göremezler.”!.

Dil, dolayısıyla kâinat, Rabbi “örter.”!.

Arapçada örtmek, kefera; kâfir de örten demek. Meseleye buradan bakarsak işimiz çoook zor. Bilginleri bile! “kâfir” saymamız icabeder. Buradaki kâfiri fıkhî (akidevî) anlamda kullanmadığımı söylemek zorundayım. İşi, dil düzeyinde tutuyorum, itikada girmiyorum.

Batıda Heiddegger, Wittgenstein, Kierkegaard; doğuda İbn Arabî gibi düşünürler, dilin bu yanına vurgu yaparlar. Dostoyevski de ‘Yeraltından Notlar’ adlı kitabında dilin zaafını konu alır.

Normal dilden, gönül (hâl) diline geçemezsek, bu dil bize yetmez hâle gelir; geliyor da.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET