CEVHER ve ÂRAZ

Konu, felsefenin "en baba" konularından; bu konuya derinlemesine = bodoslama girmeyeceğim, sadece konu üzerinde kısaca duracağım.

Varlıkta = var olanlarda bu iki özellik de (cevher de âraz da) bulunur. Bizim dış dünyada gördüklerimiz ârazlardır. Şu ân elimdeki telefonun ekranına bakıyorum, tuşlarına dokunarak bu yazıyı yazıyorum. Gördüğüm şey, camdan bir şekil; dokunduğum şeyler, klavyedeki işaretler... telefonun kendisi değiller; telefonun kendisi neyse o, onun cevheri.

(Âraz, ârızî olan; cevher, zâtî olan. Varlıklara zât verme, onları yaratmadır.)

Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, kokladığımız, tattığımız her şey, ârazdır (yaratılmıştır), ârızî bir görüntüdür; onların cevherini akıl idrak eder = etmeye gayret eder; oradan = onlardan “TEK BİR CEVHERE” gider...

Bu, “... küllü şeyin héliqun illâ Vech/eh... her şey helâk olucu, “O’nun Yüzü” hariç...” (28/88.) âyetinin tefsiri/yorumu gibidir.

Felsefenin varlık ve mâhiyet ayrımı, mutlak varlık, mümkün varlık, mümtenî varlık tartışmaları da bu kapıya çıkar.

“Kendini ârazları ile var.” kabul edenler, erinde-gecinde (eninde-sonunda) yanılacaklar ve üzülecekler.!. Rabbe inanıp, Rabbi ile (Rabbin inâyeti ile) kendini var kabul edenler de mutlu olacak/sevinecekler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET