DÜNYALAR

Yaşadığımız dünyadan başka bir dünya mı var?!. Yok. Fizikî anlamdaki öteki dünyaların adı Merkür, Venüs, Mars vs.; âhireti ise bilmiyoruz; olduğuna, olacağına inanıyoruz ama ben bu yazıyı, “içinde yaşadığımız bu dünya içindeki dünyalar” için kaleme alacağım.

Fizikî anlamda ‘aynı dünyada’ yaşadığımız hâlde, kimi insanlar ma’nen başka dünyalarda yaşarlar; “onlar, aynı dünyanın insanları değil.” sözü, bunu ifâde eder.

Bu nasıl olur?

Bu, ma’nen, bu dünyanın hem “üstünde” hem “altında” yaşamakla olur.

Üstünde yaşayanlar, bedenen bu fizik dünyada olsalar da zihnen = fikren ve kalben başka dünyalarda “melekler gibi!” yaşarlar. 

Altında yaşayanlar da “hayvanlar gibi” yaşarlar; bazılarının hayvanlardan daha da aşağı yaşadığını Kitâb söyler, onlara “bel hüm edal” der.  Onlar, akıllarını kullanmayan, utanmayan, kural ve sınır tanımayan, rezil insanlardır; Kitâb, onların “bayağı/basit, rezil ve pislik içinde = rics” yaşadıklarını söyler. (10/Yunus, 100.) Hayvanlarda akıl ve utanma (= ahlâk) yoktur, onlarda bütün “mal meydandadır”; onların hayatında “güç ve orman kanunları” geçerlidir.

Bu dünyada yaşayan bazı (çoğu mu demeliydim, bilemedim) insanlar, akla değil güce ve bedene yatırım yaparlar; zekâlarını çalıştırarak inceltmezler; kendilerini bedenden ibaret zannederler, zekâ ve huylarını (= ahlâklarını) değil bedenlerini güzelleştirmeye çalışırlar.

Akla, zekâya, huya (ahlâka) yatırım yapanlar ise “güzel insanlardır”; onların dünyası ile ötekilerin dünyası, madden aynı olsa da ma’nen aynı değildir. Onların ötekilerle ‘anlaşamamalarının’ sebebi, hayata ve olaylara ayrı dünyalardan bakıyor olmalarıdır.

İnsanlar, yaşadıkları dünyalardan memnun oldukça anlaşamazlar. İki (farklı) dünya(lar)nın “zevkleri ve alışkanlıkları” da birbirinden farklıdır. Selîm akıl sahipleri, öbürlerinin zevklerini ve alışkanlıklarını “test ederek ve bilerek” oraya “çıktıkları” için tekrar inmek istemezler; öbürleri de “o zevkleri bilmedikleri” için oraya “çıkmaya” korkarlar; böylece insanlar aynı fizikî dünyada, ma’nen farklı dünyaları yaşamaya devam ederler.

İnsandan bağımsız hâli ile fizikî dünya nötrdür; ona insanlar değer verir. Kimi onu, “oyun alanı” olarak kullanır, kimi de “değer alanı” olarak. Değer alanı olarak kullananlar için o, bir “yükseliş”; oyun alanı olarak kullananlar için de bir “düşüş” yeridir.

Değer de bilgiden ayrılamaz, ayrı düşünülemez. Dünyaya düştüğümüz yerde (cennette), melekleri bize ‘secde’ ettiren bilgimiz idi. Düştüğümüz bu dünyada da bilgiyi terk edersek, hayvanlar gibi daha aşağı düşeriz; hayvanlarda bilgi yoktur, onlar “içgüdüleri” ile, bilgisiz hareket ederler.

İçgüdüleri ile hareket edenlerle, bilgileri ile hareket edenler, “aynı dünyanın” insanları olamazlar.

Burada bilgiyi, doxa (şüphe, zan sanı, kanı) anlamında kullanmadım; “ilim ve o ilmin amele dönüşmüş hâli = praksis” anlamında kullandım.

Cennette de, bildiğimiz hâlde, o bilgimizle amel etmediğimiz, şeytanın zannına (zannımıza) kandığımız/kapıldığımız için buraya düşmedik mi?!

Aynı işi/şeyi yapmaya devam edenler yine düşer, düşüyor, düşecek; ilmi ile âmil olanlar da “çıktı, çıkacak, çıkıyor”; böylece, kaçınılmaz olarak burada ma’nen ayrı dünyalar oluşuyor; ötede bu, fiilen de gerçekleşecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET