BEYÂN

Açıklama, anlama, söyleme, duygu ve düşünceleri sözle ifâde etme. Beyyine, açık kanıt/delil; beyyinât, açık deliller/kanıtlar. (98. Sûre.)

Bu, bir ilme dönüşmüş ve adına da “Beyân İlmi” denmiştir; bunun modern dildeki ifadesi iletişim. İletişimde, işteştik varsa da  “kuruluk, yavanlık” kendini belli eder. Beyâna eskiler, retorik = hitâbet derlerdi; Aristo’nun Retorik adlı kitabı vardır. Kûfe dilcileri, Beyânı ilim hâline getirmişlerdir. Amaç, mâ’nâdaki kapalılığı açık hâle getirmek = ızhar etmektir. Mâ’nâ, bâtındadır, mâ’nâ beyanla ızhar = zâhir olur.

Beyânın vasıtası dildir; kendisi, söz (ve yazı). Sözü gösteren ses; yazıyı gösteren harftir. Beyânda delil esastır. Beyân beşe ayrılır : Beyân-ı Takrîr (= Mecaz). Beyân-ı Tağyir (= İroni). Beyân-ı Tefsir (= Şerh). Beyân-ı Zarûret (= Düz/Asgarî dil). Beyân-ı Tebdil (= Dilde/Hükümde Değiş(tir)me/Nesh).

“Er-Rahmân, alleme-l Kur'ân, halaqa-l insân, alleme-Hül Beyân. Rahmân, insanı yarattı ve ona beyânı öğretti.” (55/Rahmân, 1-4.)

“ve allame-Hul Beyân.” (55/Rahmân, 4.)

Alleme’ye bitişen zamir “Hû”, Allah’a ve Kur'ân’a işarettir. Allah’a işaretle Kur'ân’a işaret “aynıdır”; Kur'ân Allah’ın Kelâm’ıdır/Beyân’ıdır; Allah, Kur'ân ile Beyân’ı öğretti, Kur'ân, Beyân’dı/r = Apaçık Allah’ın Sözü/Kelâm’dır.

Herkes aslında öğreneceğini öğrendi, ama çoğu insan unuttu; unutmayanlar, unutanlara hatırlatsın (= zikr) diye Rahmân her insana beyânı da öğretti.

Önceden “tüm isimler = bilgiler”, insana öğretildi ama insan onları unuttu = fe ensâhüm. Öğreten (de öğretilen de) Rab’di. İnsan, Rabbi/ni unutunca her şeyi/ni unuttu. Rab, Elçilerle onlara = insanlara tekrar hatırlattı ve Zikr = Kitâb (Kur'ân) indirdi.

“Kim Rahmân’ı Zikr’den = Kitâb’tan (Kur'ân’dan) yüz çevirirse, Biz ona şeytanı musallat ederiz; o, onun yakın arkadaşı/yoldaşı olur.” (43/Zuhruf, 36.)

“Konuşan (yazan) ya hayır konuşsun ya da sussun.” (Hadis-i Şerif, Buhârî, Edeb, 31.)

Medya = İletişim çağında beyânların çoğu şeytanî, Rabbi, Rabbin “Beyyine olan Dinini” (98/Beyyine, 4.) hatırlatmıyor (zikir), şeytanı/şeytanî yaşayışları, kendi dinlerini/hizplerini hatırlatıyor; min dûnillaha = Allah(’ın dini/düzeni dışındaki (dinlere/düzen)lere, kendi dinlerine/hizplerine çağırıyor.

Kur'ân, Mübîn (apaçık, kesin delilli) bir beyândır/çağrıdır, zikirdir/hatırlatmadır; Onun uygulaması da Sünnet’tir. Sünnet-ül Evvelîn var, Sünnet-ül Ân var, Sünnet-ül Âtî var; bu Sünnet’ler birbirinden kopuk değil, aynı hayat yolunun (Dinin, Sırat-ı Müsteqîm’in) yolcuları. Bütün Elçiler (= Kitâb’lar), insanları Allah’a (= Allah’ın Dinine = yoluna) çağırmışlar, aynı beyânı/açıklamayı (tebliği) yapmışlardır.

"Lâ ilâhe illâ Allah."


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET