MÜŞKİL

Müşkil (مشكل)

Müşkil, sorunlu, aynı zamanda öyle ya da böyle = bişekilde bişekil almış (şey) demek; meşgul ile karıştırmayalım; meşgul, bişeyle meşgul olan, uğraşan kişi anlamındadır.

Önce şekil yâni sûret. 

Sûret, felsefenin şeyleri anlamak için “uydurduğu”! bişeydir. Felsefe (ve de bilim), şeyleri (varlıkları) “anlamak” için böler, parçalar. Fakülte, bölüm, anabilim dalları, alan uzmanlıkları bu bölünmeyi ifâde eder.

Şeyleri “bölmeden” bilemeyiz; bölsek de yine bilemeyiz; bölünce de onları tekrar toplayamayız.

Aslında şeyler, parçalı  (eksik) varlıklardır.

Yap-boz oyunu oynadınız mı bilmem. Çocukken A4 kâğıdı büyüklüğündeki yap-bozları, bozar-yapardık. Onların şekillerini bilmeden, bozulmuş “bir şekilde!” elimize verilseydi; yapmaya kalksaydık, yapabilir miydik? Küçük yap-bozlardaki şekilleri (= tümü) bildiğimiz için, parçaları bir araya getirerek yapıyoruz; şekil büyüyünce zorlanıyoruz.

Ya!, şekli çook büyütsek ve o şeklin tümünü (= ne olduğunu) bilmesek!.

Varlık (= kâinat), bilmediğimiz bir şekil; bizler de (her şey de) onun birer parçaları olamaz mıyız?!.

Elbette her parçanın bir şekli (= bütünlüğü) var; biz buna eşyada şey; kişide fert = şahıs diyoruz. Şeylerin ve şahısların bütünlüğünü (= acaba şeklini mi) bile kavrayamıyoruz; kaldı ki “bütün şekli”!.

Bizler “kâinat şekli” içindeki varlıklarız; kainatın “dışına” çıkmadan o şekli = tüm şekli göremeyiz, o şeklin “nasıl bir şekil olduğunu” bilemeyiz.

Bu durum bizi, “iç ve dış kavramlarına” götürür.

Felsefe, içe öz, mahiyet, cevher; dışa, şekil, sûret der; din de, içe bâtın; dışa, zâhir der.

Felsefe gibi din de varlığı böler.

Önemli olan varlıkları “bölmeden” görebilmektir; bu da müşkildir. Bunu sadece Yaratan görebilir, bilebilir, O, arşı “istivâ” etmiş, kuşatmıştır.

Cennettekilerin meşguliyetlerinin sürekliliğini, onların meşguliyetlerinin bitmemesini (= Rablerini aramalarını)!, ben biraz da böyle anlıyorum ve bu “işin” burada başladığını düşünüyorum. (İş de bir meşguliyet değil mi? ‘Küçük işlerle’ meşgul olanları, küçük parçalarla oyalananlar gibi görüyorum. Herkes, kendi şâkilesine uygun iş yapar. “... küllün yamelü âlâ şâkiletih... 17/84.”); buradaki şâkile de şekil (شاكله). Bu şâkile, karakter anlamında.

“inne ashab’el cennet-il yevme fî şüğulin fâkihûn.” (36/Yasin, 55.)

(Şüğul, meşguliyet, gayn ile (شغل); şekil (شكل), biçim, bölmezsek, belki de şeyin/şeylerin kendisi/aslı.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET