APAÇIK/LIK

Şeffaf/lık. Latîf=Letâfet. Bedîhî/lik. Ap/âşikâr (olma). Belirgin/lik. Alenî/lik. Cam gibi (olma). Örtülmemiş/lik...

Şeyler, kesîftir. (Kesîf : Yoğun, katışıklı, karmaşık, bileşik demektir.) Kesîf olan şeyleri (kafa) göz/ü ve akıl algılar; latîf olan şeyleri kalp gözü = kalp algılar. Akıl ile kalp arasında “bağ/lantı” kurulursa, kesîften latîfe yol bulunur; kurulamazsa, kesâfet dünyasında kaybolunur. 

Kesâfet dünyası, çokluklar dünyasıdır; letâfet (dünyası) ise vahdet = birlik = bütünlük dünyasıdır. Her çok, “bize göre uzak neden” olarak Bir’e bağlıdır; bizler, çoğu zaman “uzak nedene” ulaşamadan “ara nedenlerde” kayboluruz. Oysa O, inanmayan ve yakın olmayan = bilmeyen kişi için “uzak nedendir”, inanan ve yakın olan = bilen kişi için ise, “... ve nahnu akrabu ileyhi min habl-il verîd. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (51/Kâf, 16.) demiş/buyurmuştur.

Bize bu kadar yakın Olan’ı apaçık göremiyorsak, kalp gözümüze (kalbimize) bakalım; aklımız = kafa gözümüz, kesîf âlemin içinde (= çokluklar dünyasında) kayboluyor. 

“Bilin ki vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, ‘iyi’ olursa bütün vücut ‘iyi’ olur; o bozulursa bütün vücut bozulur; o kalptir.” (Buhârî, İman, 39.)

O bozulursa, kafa gözü de bozulur, ‘iyi’ göremez. Kalp, beden ülkesinin kralı = sultanı; akıl ise, vezîridir. Akıl, duyu verilerinin yardımı (ve kavramlar/dil) ile görür; kalp ise, Allah’ın Nûru ile.

Akıl, kesîf olanların (kavramların, şeylerin) üzerindeki örtüleri ne kadar açarsa açsın, her açtığı örtü onu “hakikate = apaçıklığa” ne kadar yaklaştırırsa yaklaştırsın, yine yeni bir örtü ile karşılaşır ve şüpheden kurtulamaz. İnsanda şüpheyi izâle (yok) eden kalptir. ‘Kalp’ durursa hayat durur; kalp, hem bedenin hem ruhun padişahı/sultanıdır; ondaki pas (kir/tıkanıklık) silinmeden/temizlenmeden = kalp aynası cilâlanmadan (= ondaki kötü duygu ve düşünceler temizlenmeden) kişiye hakikat “apaçık” görünmez. 

...

“Bize bu kadar yakın Olan’ı apaçık göremiyorsak, kalp gözümüze (kalbimize) bakalım.” sözüm, yanlış anlamaya müsait. Açayım.

Görme, her şeyden önce Gören’i bilmedir. O Gören, bizi “apaçık” bir şekilde, her türlü iyi-kötü duygu-düşüncelerimizi görmekte/bilmektedir, O’ndan bişey saklamamız mümkün mü?!.

Bunu bilmek, görmektir; yoksa O’nun Zât’ını görmek değil/di kastım.

Böyle bakarsak, bilmek, görmektir; görünce de “utanç = günah” içeren işlerden uzak durmaktır.

Bilmeyi sadece “teorik-felsefî” bir bilgi olarak algılayanlar, bunu anlayamazlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET