PEDAGOJİK SORU

"Pedagojik = Eğitici/Öğretici Soru"

Fiil cümleleri ile soru sormanın sınırı yok. Soru edatları ve fiil kipi (fiilde zaman çekimi) ile neredeyse sınırsız şekilde soru sorulabilir ama ben, sadece mübtedânın soru edatı, haberin de ‘bi’ ile başladığı isim cümlesindeki olumlu-olumsuz soru şeklinden söz edeceğim.

Biliyorsunuz ki Arapçadaki isim cümlesinin öğeleri mübtedâ ve haberdir. Normal şartlarda mübtedâ, habere i’rab (hareke), sayı ve cins bakımından uyar. Ben bu kısa notta, mübtedânın soru olarak geldiği, haberin de ‘bi’ ile başlayan bir isim olduğu, kısa = iki kelimeli isim cümlesine değineceğim.

(Arapça soru edatları : Hel (هل), men (من), mâ (ما), mâzè (ماذا), keyfe (كيف), kem (كم), limâzè (لماذا), metâ (متى), eyne (اين), eyyü (اي), e (أ).)

Soru, iki şekilde ve iki amaç için sorulur. Olumlu soru ve olumsuz soru. Öğrenenin sorduğu soru ve öğretenin sorduğu soru.

İçinde hiç fiil geçmeyen bikaç soru cümlesi kuralım. Ben kimim? Kimim ben? Sen doktor musun? Doktor sen misin? Vb. Bunlar olumlu sorular ama mübtedânın soru edatı olduğu ve Arapçaya uyan tek cümle, ‘Kimim ben?’ cümlesi.  Olumsuz soru cümleleri : Ben insan değil miyim? Sen doktor değil misin? Sizler insan değil misiniz? Vb...

Bilmeyen (öğrenen) soru sorarsa, öğrenir; bilen (öğreten) soru sorarsa, öğretir.

Bu kadar açıklamadan sonra esas konuma geleyim.

Bize sorulan ilk soru : “Elestü biRabbiküm? = Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusudur. (E+lestü; bi+Rabbiküm. E : mi? Lestü (leyse) : Değil; bi, Lestü mübtedâ olursa haber’deki isme (burada Rab) önden bitişir; Rabbe sondan bitişen küm, siz zamiridir.)

Rabbimiz bize soru sormadan da “Ben sizin Rabbinizim.” (de) diyebilirdi. Bu da bir bilgilendirmedir ama kibar, nâzik ve merhametli değildir, içinde muhataptan ‘onay beklentisi’ de yoktur. Ya da “Ben sizin Rabbiniz miyim?” diye de sorabilirdi; bu soruda, bir ‘onay beklentisi’ var ama iki sorunun ‘onay beklentisi’ aynı değil. İlki, bilenin sorduğu soru; ikincisi, tereddütte kalanın, öğrenenin (öğrenmek isteyenin) sorduğu sorudur. Arapçada ilk sorunun olumlu cevabı “belâ” ile; ikincinin olumlu cevabı “neam” ile verilir. 

Biz belâ (بلى/evet) dedik. Neam (نعم) da evet demek ama bu evet, zaten biliyorum eveti; belâ, sen bu soruyla, bunu bana öğrettin = öğrendim evetidir.

Üstelik bir de “şehidnâ = şâhit ol” dedik. (7/Â'raf, 172.)

Getirdiğimiz ‘Kelime-i Şehâdet’i taâ buraya kadar götürebiliriz!. (Ben buna ilk Şehâdet demiştim. https://draft.blogger.com/blog/post/edit/6371708412990113227/8143742693481151535)

Rab, erbâb, mürebbî, terbiye kelimeleri ile aynı kök. Erbâb, hem sahip olan hem işten iyi anlayan; mürebbî, terbiye eden, eğiten, irşad eden = mürşid demek.

Biz belâ (بلى/evet) demekle ne demiş oluyoruz? Sen, bizim sahibimiz, eğitici-öğreticimiz, terbiye edicimizsin, “bu işten en iyi Anlayan, bu işi en iyi Bilen” Sen’sin demiş oluyoruz. (Ama, kendimizi başkalarına teslim ediyoruz!.)

İlâh, Rab’dir; Rab, İlâh’tır; O’ndan başka İlâh yoktur; O’ndan başka rabler = terbiye ediciler = mürebbîler, O’nun öğrettiği şekilde = O’nun Dinine uygun terbiye etmek zorundadır.

“Rabbimiz Allah’tır deyip, dosdoğru olanlara gelince, onlara melekler gelerek, ‘korkmayın ve üzülmeyin’; söz verildiğiniz cennetle sevinin.”

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ

“Biz, dünya hayatında ve ahirette sizin evliyânız/dostunuzuz. Orada canlarınızın istediği her şey vardır ve istediğiniz her şey emrinizdedir.” derler.

نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الْآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ

(41/Fussilet, 30-31.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET