TRANSFER
Transfer deyince ilk aklımıza gelen, bi futbolcunun bi takımdan başka bi takıma ücret karşılığı geçmesi; oysa benim yazımın bununla bir alâkası olmayacak; ben okuma konusundaki transferden söz etmeye çalışacağım.
Her kitap ölü bir metindir, yazarın düşüncesi o satırlarda “ölü gibi” durur; okur, o metni okuyarak canlandırır ve kendi zihnine taşır.
İlâhî Kitâb da Hitab da böyledir.
O Kitab/Hitab, Hayy-ul Kayyûm (Ölmez Diri) Olan Allah'tan en büyük meleği Cebrâil aracılığı ile Hz. Muhammed’in (a.s.m.) kalbine (zihnine) kanlı-canlı indiği ânda canlanmıştır; daha sonra (Mushâf hâline gelince, yazılı formata dönünce) o “canlılığını kaybetmiş/ölmüş! ve susmuştur”; bizler tekrar Onu okuyarak “canlandırıyoruz”.
Bu, bence iki şekilde mümkün olur :
1. Hz. Muhammed’in hayatı ile Kur'ân’ın mesajlarını (âyetlerini) beraber okuyarak, çünkü O’nun hayatı Kur'ân’dır; en doğru okuma da budur.
2. O’nun hayatını bilmesek/bilemesek bile Kitab’taki (Hitab’taki) muhataplık ilişkisini silsile yoluyla kendimizle ilişkilendirerek.
Neticede ilki de, ikincisi de mukayeseli (ilişkili) bir okuma metodudur. İlkinde kaynaklar (Hadis, Siyer, Sünnet) bize yardımcı olur, ikincisinde kendi aklımız, firasetimiz (ferasetimiz), muhayyilemiz.
Mesele daha iyi anlaşılsın diye örnek olarak Duhâ Sûresini ele alalım.
İlk metodu takip etmek için, bu sûrenin ne zaman, hangi olay üzerine, niçin indiğini (nüzul sebebini), ilgili coğrafî, toplumsal, siyasî ve ekonomik ortamı/şartları bilmemiz gerekiyor; ikinci metod için ise, sadece “dil bilgisi ve etimoloji” yeterli.
Ben birinci metodu değil ikinci metodu takip ederek bir “okuma transferi” yapmaya gayret edeceğim.
İki yemin ile başlıyor sûre. “Kuşluk vaktine ve sakinleştiği zaman geceye andolsun!.”
Yemin niye yapılır? Söylenen sözün kesin doğruluğunu ifâde etmek için, değil mi?. Duhâ, Leyl ve Secâ kelimelerinin etimolojisine girmiyorum, hızlı geçiyorum. Demek isteniyor ki, yemin ederim bu söylediklerim kesin doğrudur, sakın şüphe etme!.
“Rabbin Sana ne darıldı, ne de Seni terk etti!”. Veddea, vedea'nın (vedâ etmenin) mübalağası, cümle/âyet başındaki “mâ” olumsuzluk “mâ'sı”; Qalâ, kâle/konuşmak fiili. Seni terk etmedi, Sana vedâ etmedi ve Seninle konuşmayı kesmedi, Sana darılmadı.
Seninle irtibatı, ilişkiyi bozmadı.
“Senin için âhiret, ûlâdan hayırlıdır.” Âhiret, sonra gelen/olan; ûlâ, şimdi/hemen olan; ûlâ, bu dünya; âhiret, öte dünya.
Belki Sen, her şey şimdi olsun istiyorsun, daralıyor-bunalıyorsun, hemen rahatlamak istiyorsun, acele ediyorsun; yapma!. Biraz sabret!.
“Rabbin Sana verecek, Sen de hoşnut olacak, O'nun verdiğinde hoşnut kalacaksın!.”
Acele etme!. İyi düşün!. Sabır!.
“Hani, Sen yetimdin; Ben, Seni ev-köy sahibi yaptım/barındırdım (évâ).”
“Sen, ne yapacağını bilmez bi hâlde idin (dâllen); Ben Seni hidayete (ne yapacağını bilir bi hâle) eriştirdim/ulaştırdım.”
“Sen, fakir/yoksul (âil) biri idin; Ben Seni zengin (ğanî) kıldım.”
Bunları bil de,
“Yetime sahip çık, onu hor görme, ezme!.”
“İsteyeni (séili) azarlama! (ya da geri çevirme!).”
Sen de yetimdin!.; Sen de yoksuldun!. Unutma!. Rabbin Sana verdi, Sen de ver!.
Neyin varsa ver!.
Ver ki, Rabbinin Sana verdiği nimeti hatırla!. Vererek hatırla!. Hatırla da ver!.
“Her zaman Rabbinin nimetini an/anlat!.”
Fehaddis, hadese’nin mübâlağalı emir kipi; hadis ve hâdise de aynı kök; söz ve fiili içine alan bir anlamı var.
Sözle anlat (bildiğini söyle); mal ile ver/paylaş!. Onları Sana vereni hatırla/hatırlat!.
Hatırla da ver!. Korkma!. Rabbin Sana verdi, daha da verecek, Sen de hoşnut olacaksın!. O, Seni “unutmadı”!, “terk etmedi”!, “darılmadı”!...
Bi başka âyet : “...fe inneke bi æ'yuninâ...” “...Sen Bizim Gözümüzün önündesin!...” (52/Tur, 48.)
Efendimize hitab eden bu âyetlerin bizde bi izdüşümü/karşılığı varsa!, “O Metin” bizde canlanır ve transfer sağlanır; yoksa, O “ölü bir metin ve tarihsel bir belge” olarak kalır.
Bi metni doğru okuma, o metni canlandırmadır. Siz buna “anlama” da diyebilirsiniz. Anlamayı genelde sadece zihinsel bir durum olarak gördüğümüz için ben, “transfer” demeyi tercih ettim. Bu transfer hem anlamayı hem hissetmeyi (duygu ve düşünceyi) hem de yaşamayı (eylemi) kapsamalı. Aksi hâlde “bizim oğlan bina okur, döner döner gene okur.” sözünde olduğu gibi “ölü metinleri” dönüp-dönüp okuyoruz, hayatımızda pek de bifaydasını görmeyiz, öyle değil mi?!.
Yorumlar
Yorum Gönder