DİN, İMAN ve HAYAT

Konu çook geniş kapsamlı, bu kısa not, birazcık da olsa bir fikir versin diye kaleme alındı.

Dindar insan, kindar (insan) olur mu?!.

Kimin dinine bağlı bir dindar olduğuna bağlı.

Ait olduğu dinin sahibi onu çook zorlamış ve zor durumda bırakmışsa, kindar olur.

Şeytan da Rabbine : Beni bu konfor alanından kovdun dedi, O’na (= Rabbine) düşman olamayacağını bildi ama düşmanlığını = kinini Rabbinin kovulmasına vesile kıldığı insana gösterdi. 

İnancını dini hâline getirmesi gerekirken kini hâline getirip “adam kesen” insanlar da mı Müslüman?!.

Dinini inancı hâline getirenle, inancını dini hâline getiren aynı olmayabilir. İlkinde (dini inanç hâline getirmede), din = hayat, inanç olmuş; ikincisinde (inancı din hâline getirmede) inanç, din olmuştur. İlki sanki tümevarım; ikinci sanki tümdengelim gibidir. Tüme varılamazsa, hayat din olur; tümden gelinemezse din parçalı/bölük-pörçük görünür. İki yol da mümkündür. Dinden inanca, inançtan dine gitme, kişinin mizacına göre olmalıdır; bazı mizaçlar iki yolu/metodu da benimseyebilirler. 

Din, deyn’den borç; tedeyyün, borçlanma; tediye, borç demek.

Din, hep borçlu yaşamayı (borç içinde yaşamayı) bilmedir.

İslâm (dini), sadece Allah’a borçlu olmayı bilme ama borç altında ezilmeden yaşayabilmedir. 

Nasıl?

O’nun bişeye ihtiyacı olmadığını ve  O’na borcumuzu öderken yine O’ndan borç aldığımızı bilirsek, bu borcu ödeyemeyeceğimizi de biliriz ama yine de bişey yapma ihtiyacı hissederiz; işte bu his, bizi inanca ve söz dinlemeye götürür, O’nun Sözünü dinler ve O’nu Razı edecek işler yapmaya başlarız, O da bizim borçları siler ama yine de vermeye = ikram etmeye devam eder.

Dinden inanca gidiş, borçlu olmayı biliş ve borç vereni dinleyiştir. 

İnançtan dine gidiş, bir ‘fikrî ön kabulle’ hareket ediş ve bu ön kabulün peşinden gidiştir.

İnanç, güven ve itimat demektir; tevhîdî inanç ise Bir olan Allah’a güven ve itimat demektir.

İnancı metafizik düzeyden fizik = sosyolojik zemine/düzeye indirgeyerek ve kademeleyerek söylersek, bir çocuk önce ana-babasına güvenir = inanır, kendini onlara (özellikle anasına) teslim eder; büyüdükçe kardeşlerine, akrabalarına güvenir ama bu güven ana-baba gibi olmaz. Borçluluk (din/dindarlık) da (= borç alma verme de) buna benzer bir düzeydedir; kişi, insanî düzeyde en çok ana-babasına borçludur, onlardan borç almıştır. Öksüz ya da yetim kalmışsa akrabalarına (amca, dayı, hala, teyze vb.), eşe-dosta, onlar da ona sahip çıkmamışlarsa devlete ya da sokağa borçlu olur.

Her borç veren, borçludan borcunun “bişekilde”! ödenmesini ister. Kimi aynı(sı)yla ister, kimi faiz alır, kimi de borcundan vazgeçer. Borç alanın da borç aldığı kişiye karşı sorumlulukları olur.  Bu sorumluluk, aynı ve farklı cinsten olabilir; para yerine hizmet verilebilir, hayat yerine kulluk yapılabilir...

Borç veren, borç alana; borç alan, borç verene güvenir.

Pekiî bir ana-baba, küçücük bir çocuğa nasıl güvenir?!.

Rabbin yardımı = merhameti olmasa ana-baba açısından bu güven aslâ sağlanamaz. Güven karşılıklı ise, öteki uç (evlâtlar) bizaman sonra bu güveni çoğu kez istismar edebilir ve ana-babalarını huzurevine = devletin güvenine terk edebilir. Rabbimize karşı kulluğu = dini = borç sözleşmesini = misâqı bizim istismar ettiğimiz gibi.

Dinî anlamıyla din, herkesin Allah’a borçlu olduğunu bilmesi; yine dinî anlamıyla iman, O’na güvenmesi = inanmasıdır. Dinsizlik de, ‘benim kimseye borcum yok = ben kendi kendime yeterim demekken; imansızlık da yakından uzağa güvenecek kimsem yok = ben kimseye güvenmiyorum demektir ve bu güvensizlik duygusu ile yıpranmaktır.’

İmansızlar (dinsizler) asıl yıpranmayı daha görmediler, “borcu inkâr etmenin” ne demek olduğunu bilecekler, görecekler.

Herkes Rabbine borçlu. Rab, bu borcu borçlu olduğumuz insanlar üzerinden taksitlendirmiş, buna da “kul hakkı” demiş; bu taksitler yine de O’na borcunuzun “milyarda biri”! bile değil.

Hayattan kopuk din olmaz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET