HAFIZA

Hafıza, hem bellek/bellemek hem belleneni saklama/k demek. Hafız, Kur'ân’ı hafızasına alan, hafızasında tutan, Mushaf’a bakmadan okuyan.

Hazıfayı ikiye ayırmazsak ya da iki kol/damar olarak görmezsek, bize tevarüs eden (nesilden nesile aktarılan, miras kalan) bişey (bilgi, tecrübe) olmaz. Hafıza :

1. Kişisel hafıza

2. Toplumsal ya da tarihsel hafıza 

Kişisel hafıza, kişinin hafızasıdır; toplumsal ya da tarihsel hafıza ise dünden bugüne = bize, gelen bilgi ve tecrübe birikimidir. Bunlar geleneklerle fiilen ve sözlü; kitaplarla da yazılı, yazı yoluyla taşınır.

Modern hayat, gelenekleri öldürdü; söz, değerini yitirdi, onun yerini görüntü (görsellik) aldı; yazı yazılıyor ama okunmuyor = okuyan çok az. İnsanlar mesajlarını görüntü ile (fotoğraf, video, film/sinema vb.) veriyor; yazıyı okuyanlar, köklerini arayanlar ve o köklere dayanarak sağlam gelecek kurmak isteyenlerdir.

İnsanlık tarihi, aslında bir devamlılığın tarihidir. Hayat, total hayattır; herkes o hayattan bipay alırken = o hayatı kendinin kılarken, önceden yaşanan hayatları yok sayamaz, yok saymamalıdır; o hayatlara da %100 öykünmemelidir!. Ders alsa kâfî.. Herkes, kendi zamanında kendi hayatını yaşar, yaşarken de yaşanmış hayatlardan dersler = ibretler alarak “kaliteli yaşamaya” çalışır. Toplumsal ya da tarihsel hafıza işte bu işe yarar; bu hafıza kullanılmazsa, ki tamamen kullanılmaması mümkün değildir, kişi hayata sıfırlanmış = formatlanmış bir hafıza ile başlar.

Dil devrimi/ınkılâbı,  böyle bişeyi yapmak için yapılır, denir. Tam bir dil ınkılâbı mümkün değildir; harf ınkılâbı yapılarak dil ınkılâbı yapılmaya, hafıza sıfırlanmaya, insanlar köksüz bırakılmaya çalışılsa da, insanlarda hep bir kök (ata) arayışı (merakı!) olmuştur.

Türkler böyle bir süreç yaşadılar. Güneş dil teorisi, Dil ve Tarih Kurum(lar)u ve Fakültesi ile Orta Asya’ya kadar gittiler-geldiler; oralardaki kafataslarına baktılar... sonunda atalarının izini batıda (tam batıda da değil, Selanik’te) buldular. Selanik’te doğan bir şahsa atamız dediler ve ona Türklerin Atası unvanı (soyadı) verdiler.

Toplumsal ya da tarihsel hafıza ile (dille) oynanırsa işler işte böyle oluyor, böyle yürüyor. 

Dil, hafızayı taşır. Bugün de, dede ile torun, hatta baba ile oğul aynı dili konuşmuyor; dedelerin, babaların yaşadığı tecrübelerden yararlanılmadığı gibi aksine o tecrübeler hafife alınıyor.

Çocuk gelişimcileri ve eğitimciler, modern hayatın çocukları merkeze aldığını; evlerde çocukların dediğinin yapıldığını = evde patronun çocuk/lar olduğunu söylüyorlar...

Çocuklara çok fazla özgürlük veriyoruz; sonra da onlar biiş yapar/lar/ken bizlere danışmadı/lar diye yakınıyoruz.

Ne yaptığımızı, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Çünkü biz de dün, atalarımızın yaşadığı tecrübeleri yok saydık, hafızamızı sıfırladık = formatladık; yeni ve modern bir araba, bilgisayar, telefon alır gibi, yeni ve modern bir hafıza satın aldık, o hafızayı biraz kullanınca tecrübeli olduğumuzu sandık...

Evlerimizde çocuklarımız, odalarında oyunla, video ile, filmle hafıza formatlıyorlar, her gün bizlerden biraz daha fazla uzaklaşıyor, kopuyorlar, farkında mıyız?!.

Bizi birbirimize bağlayan ortak değer, ortak hafızadır ve bu hafızayı da dil taşır = bu hafıza dille taşınır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET