ŞİMDİ GÖREMEZSEK...
Şimdi göremezsek, bilemezsek, duyamaz-işitemezsek, yarın (ölünce) görecek, bilecek, duyacak/işiteceğiz ama bu hiiiç bir işe yaramayacak!.
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanacaklar.” (Aclûnî, Keşf-ül Hafâ, 2/312.)
Bu uyku, bildiğimiz uyku değil, gaflet (uykusu). Gaflet, olup-biteni fark edememe, aymazlık. Dinî anlamıyla Hak’tan, hakikatten, vahiyden = yaratılış amacından habersizlik ve Rabbe itaatsizlik; akıl tutulması, akıl körlüğü, kalp (duygu) katılığı.
“Mücrimleri, Rablerinin Huzurunda başları öne eğilmiş (boyunları bükük) olarak, ‘Rabbimiz! Gördük ve işittik, şimdi bizi dünyaya geri gönder de sâlihât = iyi işler/iyilikler yapalım. Biz, artık kesin bir şekilde inandık.’ derlerkenki hâllerini bir görsen!.”
وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
(32/Secde, 12.)
Âyetteki îkân (mûkinûn), şüphe götürmeyecek şekilde bilme, sağlam/yakîn/kesin bilgi demek.
Îkân, îmanın ileri aşamasıdır; imanda şüphe “olabilir”! ama îkân şüphe götürmez. Âah keşke îmanımızda da şüphe olmasa, îmanda îkâna ulaşabilsek!.
“Îmanımızdaki şüphe”! sâlihât konusunda bizi tereddütte bırakmamalı; aksi hâlde yukarıdakiler gibi “Rabbenâ, ferci’nâ = Ya Rabbî! bizi geri gönder.” diye yalvaracağız ama (bidaha) dönemeyeceğiz.
14. âyet, “Bugünü unuttunuz; Biz de (bugün) sizi unuttuk!; tadın ebedî azabı.” der .
Yorumlar
Yorum Gönder