SEÇİM

Nasıl biz temsilciler (yöneticiler) seçiyorsak, Rabbimiz de bizler (insanlar) arasından Elçiler seçiyor (ıstıfâ = mustafâ) ama artık seçmeyeceğini söylüyor. Bu seçimi elbette “ehliyet-liyakata” göre yapıyor, yaptı.

Bizim seçimimizde seçen ve seçilen aynı türden ve bu seçimde iki yol/yöntem var : Aşağıdan yukarıya = delege (delegasyon) ile ve yukarıdan aşağıya işaretle, aday gösterme ile. Rabbimizin seçiminde ise, tür farklı, seçim yukardan aşağıya; seçtiği de en ehliyetlimiz en liyakatlimiz; bunda şüphe yok.

Rabbimizin seçimi (= seçtiği Elçi/ler) O’nun Emirlerini tebliğ ve teşrî içindi/r; artık Elçi seçmeyeceğine göre O’nun Emirlerini kim tebliğ ve teşrî edecek?!. Elçilerin vârisleri (ilmi ile âmil) âlimler. %100 olmasa da bu âlimlerde de Elçilerdeki özellikler olmalı/aranmalı ki verâset yerini bulsun. Elçiler görevlerini yaparken insanlardan hiçbir ücret talep etmediler (lâ ecriye illâ alellah dediler), bu âlimler de b/öyle olmalılar; ilâhî mesajı hiçbir şeye değişmemeliler... Elçilerin izinden yürümeliler. Bunu yapmak için elde bozulmamış işaretler = âyetler = Kitâb = Anayasa var; ona uygun “yasalar” yapılmalı, bu yasalarda adam, sınıf, ırk vb. kayırma yapılmamalı, insanlar bir tarağın dişleri gibi görülmeli (saf ve tavaf düzeni); mülk temellük edilmemeli, sahiplenilmemeli = infaq edilmeli. (İkâme-i Salât ve Îtâ-iz Zekât.)

Elçileri (= Onların Söz/Hadis ve Davranışlarını = Hayatını = Sünnetini) anlamayan, Onlara inen Kitâb’ı anlayamaz. (Herkes anlamak zorunda da değil, âlimler bunun için varlar.) Kitâb, Elçilerde somut hâle gelmiştir; Elçiler bizim için “Üsve-i Hasene = En güzel Örnek”tir. Onları anlamak, onların yaşadığı (sosyal, siyasî, ekonomik, coğrafî vb.) şartları anlamaktan; onları kendi şartlarımıza tatbik etmekten geçer. Onlar, Kendi şartlarını Vahyin rehberliğine göre dönüştürdüler; biz de kendi şartlarımızı Onları ve Vahyi model alarak dönüştürebiliriz. Onlar, Vahiyden ölmez ahlâkî ve hayatî ilkeler çıkardılar; biz de o ölmez ilkeleri bugünün şartlarına tatbik ederek Onların izini takip edebiliriz. Bugün biz Onların yaşadığı hayatı “şeklen”! yaşamak zorunda değiliz, yaşayamayız da ama o gün o hayat/lar için geçerli olan ilkeleri, bugüne de tatbik edebiliriz. Çook fazla ayrıntıya girmeye gerek de yok; herkesçe bilinen temel helâller ve haramlar (32/54 farz, büyük günahlardan kaçınma, temel ahlâk ilkeleri) bizi düzeltmeye, dönüştürmeye yeter; fıkhın delhizlerinde = ayrıntılarda kaybolmaya gerek yok. Bugünün âlimleri, özellikle en büyük günah şirk konusunda ve diğer büyük günahlarda (zina, hırsızlık, yalan, faiz, rüşvet, kul hakkı vb.) kararlı ve istikrarlı dursunlar ve insanlara rehberlik/önderlik etsinler yeter. Âlimler yamulursa dindarlar da yamulur. Dün dini Kitâb’dan hayata aktaranlar Elçilerdi; bugün âlimler olmalıdır. Âlimler,  yasa yapıcılara (yöneticiler/bürokratlara) ve bizlere/halka temel ilkeleri = dinî çerçeveyi verip gerisi ile meşgul olmamalı; su kendi yolunu bulur; ayrıntı ile insanlar zor durumda bırakılmamalı, din sivilleşmeli; dinde derinleşmek (= dindarlığını artırmak) isteyenler rahat bırakılmalı, (mahalle/cemaat/mezhep) baskı(sı) görmemeli.

Ben, “lâ ikrâhe fid dîn = dinde zorlama yoktur.” prensibinin hem dine girişte hem dinin içinde hem de dinden çıkışta uygulanması taraftarıyım. Gönülden benimsenmeyen = eğreti duran dinden hayır gelmez. İknâ dışında öteki dinlere = dindarlara baskı ve şiddet uygulamak savaş sebebidir.

İnsanlar dinlerini, ilâhlarını “özgürce” seçebilmeli ve değiştirebilmelidir. İrade bize bunun için verilmiştir; eğer Rabbimiz de bizi seçecekse (!) buna göre seçecektir. Sakın bu seçimi Elçi seçme olarak algılamayın, bu (seçme), cennetine ya da cehennemine seçip koyacaksa anlamındadır.

Herkes aday olsun ya da olmasın biyere seçilecek; seçim kaçınılmaz!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET