SOMUTTAN SOYUTA

Siz buna ‘puttan ilâha’ da diyebilirsiniz; ben de buraya geleceğim.

Somut, gözle görülen, duyu organları ile algılanan şeyler için; soyut da akledilen ve inanılan şeyler için kullanılır. 

Duyuların (duyu organlarının) yapıları da kendi aralarında hiyerarşiktir. Dokunma, tatma ve (kafa gözü ile) görme, duyuların en somut olanları, koklama ve duyma/işitme çook daha az somut olanları, soyuta yaklaşanlarıdır. Koklama ve duyma/işitme duyusu gelişmiş olanların, akletme güçleri çabuk gelişir...

Dinler Tarihi bu sürecin izini sürer. Bizde, İlâhiyatlarda okutulan Dinler Tarihi “ayrıntıda boğulur”; Dinler Tarihin varması gereken son-nihâî nokta, insanoğlunun muhayyilesindeki, tasavvurundaki “Tanrı’nın Tarihi” olmalıdır. 

(Önceleri bir rahibe olan, sonra deizme dönen ve Dinler Tarihi ile ilgilenen İngiliz yazar, Karen Armstrong’un yazdığı ‘Tanrı’nın Tarihi’ kitabı bu gözle okunmalıdır.)

İlk/el insanlar, Tanrı’yı bir puta dönüştürmüşler, putların sayısını çoğaltmışlar, çeşitlendirmişler, neredeyse herkesin, her kabile ve milletin bir putu olmuş... gönderilen tüm peygamberler, özellikle de ---bizim bilebildiğimiz kadarı ile, yazının tarihi de neredeyse bu döneme rastlar--- Hz. İbrâhim, Hz. Mûsâ ve Hz. İsâ ile puttan = putlardan ilâha (ilâhlara değil) dönmek için çoook mücadele verilmiş... Hz. Muhammed Tek İlâh’ı perçinlemiş (Lâ ilâhe illâ Allah.) ve O İlâh’ın emir ve yasaklarını = dinini tebliğ etmiştir.

Hz. İbrâhim, putları kırmış; Hz. Mûsâ’nın kavmi, ısrarla Ona bize ilâhını göster demişler; Hz. İsâ, kavmine ilâhın bir ve tek olduğunu söylemesine rağmen onlar, O İlâh’ı yarı insan, yarı Tanrı gibi görmeye devam etmişler (= Baba, Oğul, Ruh-ul Kudüs = Antropomorfizm)...

Sadece İslâm’ın İlâh’ı, somut/put değildir, soyuttur ve Bir’dir; onun için İslâm’dan sonra din gelmeyecektir.

Soyut düşünmeyi öğrenemeyenler, bunu (İslâm’ı) tam anlayamazlar; somut olarak gördükleri şeye = ona-buna (!) ilâh derler, onları ilâhlaştırırlar; soyutları da “bir’leyemezler.”!.

Aslında bilmek, olup-biteni soyutlayabilmek; inanmak da, soyut olanları “bir’leyebilmektir.”!.

Soyutlananlar, sadece soyut ve isim düzeyinde kalırsa, “soyut = isim düzeyindeki ilâha ya da ilâhlara” dönüşür/ler; o “isim/ler” de “aşılmalı”, O’na ilâh değil, Allah = El-İlâh denilmelidir. Allah’ı = El-İlâh’ı da “Bir İsim”! olarak görüyorsak, artık dilin (de kimsenin de) yapacağı bişey yok!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET