ERKLER

Kılıç, askerî bürokrasi; kalem, sivil bürokrasi; karar, siyasî bürokrasidir. Yasama, Yürütme, Yargı gibi. Bu üç güç, devleti oluşturur; devlet, rantı dağıtır-bölüştürür; rantı oluşturan da halktır, ekonomidir; ekonomi = rant bu üç gücün elinde şekillenir. Bu üç gücün Kitâb’taki sembolik karşılığı Firavun, Hâman ve Kârun’dur; Bel’am da bunlara danışmanlık yapan akıl hocasıdır. Bazen bu güçler dörde, beşe çıkar. Mitoloji bunlara Kâhin, Büyücü, Şef ve Şâir der. Kâhin, din adamını; büyücü, bilim adamını; Şef, yöneticiyi; Şair, kültür adamını ifâde/temsil eder. Peygamberler bu üç-dört gücü en âdil, en doğru temsil eden insanlardır; onlar hem siyasî hem dinî hem sivil hem askerî liderlerdir. Bu güçler Peygamberlerden = ilahî dinden/düzenden uzak olunca kendi aralarında çatışır, rant kavgası yaparlar, aralarında mülkü paylaşamazlar; Peygamberler toplumda inanç bağı oluşturarak mülkü Allah’a = topluma tahsis ettikleri için bu çatışmayı sulha = barışa tahvil etmeyi (silmi = islamı hâkim kılmayı) başarırlar. 

İnsanoğlu Peygamberlerin izinden = yolundan gitmediği sürece gizli ve açık çatışmalar sona ermez; din = düzen paramparça olur, hizipleşmeler baş gösterir ve her hizip kendi dininde ısrar eder. Kimi zaman bu dinin adı bürokrasi, kimi zaman demokrasi, kimi zaman otokrasi, kimi zaman teknokrasi, (krallık, mutlakiyet, cumhuriyet, saltanat vb.) olur, istikrar sağlanamaz.

Temel ilkeleri belirleyen ilâh = güç tek olmalı, o güç herkese âdil davranmalı ve herkes o güce itaat etmelidir; aksi hâlde çatışmalar bitmez.

Tarihte ve günümüzde yaşanan tüm çatışmaların temelinde yatan en önemli problem bu = şirk = çok dinlilik, dini Allah’a has kılamama, Allah’a tam teslim olamamadır.

“Oysa (insanlar) Allah’a kulluktan, dini, hanîfler olarak O’na = Allah’a has/özgü kılmaktan, salâtı ikame etmekten, zekâtı vermekten başka bir şeyle emrolunmadılar. İşte asıl din = doğru din (düzen/sistem) budur.”

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

(98/Beyyine, 5.) Ayrıca Bknz. (40/Mümin, 65.)

Kulluk, sadece namaz değil, hayatı Allah’a tahsis etme, hayatı namaz kılma; namazla zekâtı ayırmamadır. Namaz, insanı; zekât, toplumu düzenler. Namaz, insana; zekât, topluma istikâmet = yön = kıble = düzen verir. Kitâb’ın ısrarla, çoğu yerde ve sık sık namazla zekâtı peş peşe anması = “ikâme’s salât ve îtâe’z zekâh.”  tesadüf olabilir mi? Allah, işi tesadüfe bırakır mı?

Namazı ve zekâtı birbirinden ayırmadan ve ciddîye almadan bireysel ve toplumsal (= siyasal) huzur olmaz. Tekrar söylüyorum, namaz, insandaki huzuru; zekât, toplumdaki huzuru tesis eder. Namazsız biadamda duyu, duygu, düşünce çatışmaları; zekâtsız bitoplumda sınıf (= erk) çatışmaları kaçınılmazdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET