ZUHRUF
Zuhruf, yalancı süs; aldatıcı, göz kamaştırıcı parlaklık; debdebe ve gösteriş, demek.
Kur’ân’ı Kerîm’in 43. Sûresinin adı. Kelime, bu sûrenin 35. âyetinde (ve En’am, 112. Yunus, 24. İsrâ, 93’de) geçer.
“Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, Rahmân’ı küfreden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini gümüşten yapardık. Ve evlerinin kapılarını ve üzerine oturup yaslandıkları koltuklarını da. Ve (onları) altına boğardık. Bunların tamamı, dünya hayatının kazanımından başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbinin yanında, yalnızca takqâ sahipleri içindir.” (43/33-35.)
33 ilâ 35. âyetlerin en net anlaşılır çevirisini (= mealini) merhum Muhammed Esed (1900-1992) yapmış. Kısa bir açıklama : Muhammed Esed, Yahudi asıllı ve Ukrayna doğumlu bir gezgin, gazeteci, felsefeci, siyasetçi ve dilci. 26 yaşında Müslüman oldu. Cinnah’ın ve İkbal’in arkadaşı. O bu âyeti şöyle çevirmiş : “Eğer (sınırsız zenginliklerin önlerine serilmesiyle bütün insanlar) tek bir (şeytânî) ümmet (= toplum) hâline gelmeyecek olsaydı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerinin çatılarını, merdivenlerini, kapılarını, yatıp uzanacakları yataklarını gümüşten ve altından yapardık. Ama bunların tümü/hepsi, dünya hayatının (gelip-geçici) zevklerinden başka bişey değildir. Rabbin Katındaki âhiret, muttaqîler içindir.” (Son cümle onun değil; son cümleyi o, ‘Allah’a karşı sorumluluk duyanları, öteki dünyada Rableri Katında (mutluluk) bekler.’ şeklinde çevirmiş.)
Sen yapmasan da biz yaparız, yapıyoruz demiyor mu Rabbine, bu azgın insan!!!.
Zenginlerdeki bu debdebe (= gösteriş) ne?!. Saraylar, köşkler, spor arabalar, yatlar, botlar, kruvaziyerler, özel uçaklar, jetler, ... diğer yandan, asgarî ücretle ve çöplükten (= artıklardan) geçinenler! = hayatta kalmaya zorlananlar. Bu dünyada korkuuunç bir uçurum = adâletsizlik ve zulüm var. Dünyada üretilen hâsılanın %80-85’i, %5’in elinde; %95’lik kesim, bu %5 için çalışıyor ve hâsılanın %15-20’si ile geçinmek (= hayatta kalmak) zorunda bırakılıyor.
“Bu düzen (= din, sistem), bir ân önce değişmeli!.”
Ama nasıl?!.
Zihniyet ve yaşam biçimi değişimi ile.
Mele ve mütreflere (= azgın zenginlere) kulluğu (= itaati) reddederek!.
Gönülden (= inanarak, samimî bir şekilde) Allah'a teslim olarak = “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” diyerek.
Bu azgın zümre (= mele ve mütrefler), eğitimle, kültürle (filmle/sinemayla), medyayla, mimari ile sanatla, akla gelen her türlü araçla, bizleri tek düğme ile idare etmek = yönetmek için otomatikleştiriyorlar. (= tek-tipleştiriyor, robotlaştırıyor, birer makinaya dönüştürüyorlar.) Otomatikleşmeyi (= robot olmayı) reddedenleri de açlıkla, hapisle ve ölümle tehdit ediyorlar.
“Ya istiklâl ya ölüm.”
Esas kurtuluş (savaşı) bu!.
Bu savaşta kimden yana olduğumuz (= kimin değirmenine su taşıdığımız) veya kime hizmet ettiğimiz çook mu çook hayatî.
Kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmayalım!.
Bakara 195. âyet böyle der. Bu âyeti Diyanet, sigaraya yorumlar. (Bknz. https://www.anayasa.gen.tr/sigara-haram-mi.htm.) Bu, meseleyi kuşa çevirmektir. Bu makale, eleştirel bir makaledir; oradan bir küçük alıntı da ben yapayım. “İnsanlar, insanlara değil, Tanrı’ya ve kanuna itaat etmelidir. İnsanların insana itaat ettikleri bir yerde hukuk da, din de tehdit altındadır.”
Yorumlar
Yorum Gönder