EVLERİMİZ GÜVENLİ Mİ?!.

Aklınıza hemen deprem (= maddî güvenlik) gelmesin, ona da geleceğim, ama önce manevî güvenlik.

“Mûsâ ve kardeşine vahyettik : Halkınız için Mısır’da evler hazırlayın. Ve evlerinizi kıble yapın, orada salâtı ikâme edin. Mü’minleri müjdele.” (10/87.)

Evi kıble yapmak!. Ve salâtı orada ikâme etmek!.

Dışarısı tehlikeli ise, ev, korunmuşsa, özel hayatsa, = yuvaysa veya yurtsa, evleri kıble yapmak mümkün; ama ev/ler de istilâ altındaysa, ...

Ev/ler nasıl istilâ altına alınır?!.

Eve dışarıdan müdahale olursa.

Neyle veya nasıl?!.

Televizyon ve internetle.

Evlerde her gün, televizyonda kimin kiminle yatıp-kalktığı belli olmayan diziler izlenirse; evdekilere, modern (= çağdaş) hayat tarzı özendirilirse; kapitalizmin (ürettiği ürünlerin) reklamı yapılırsa, o ev/ler kıble olur mu, o evde salât doğru-dürüst ikâme edilebilir mi?!.

Evdeyken internette dünyayı gezen ve özel hayatını da bu dünyaya açan bir zihnin kıblesi, evi olabilir mi, o zihin salâtı hakkıyla evde/evinde ikâme edebilir mi?!.

Evlerimiz de saldırı altında!; hem de gece-gündüz, her saat, her dakika. Evlerimizi bu saldırıya gönüllü olarak bizler (= kendimiz) açıyoruz.

Zihnî (= düşünsel/fikrî) güvenliğimiz ve aile huzurumuz için, önce bu saldırıya hayır (= dur!.) dememiz gerekiyor. Bu saldırının amacı, dışarıdaki zulüm düzeninin devamı için. Şayet, bu düzeni değiştirmek, âdil bir düzen kurmak istiyorsak, evlerimiz “korunaklı” olmalı (= dış saldırılardan korunmalı), ve sağlam, güvenli bir “karargâha” dönüşmeli. 

Evlerimize sahip çıkamazsak, hiçbir şeyi düzeltemeyiz. “Hazırlık” evden (= aileden) başlar. Aile (= ev) değil midir, topluma ve devlete “insan sermayesi” üreten veya yetiştiren kurum?!.

“Namazlarınızın bir kısmını evlerinizde kılın ki oraları kabristanlara çevirmeyin.” (Buhârî : Salât 52, Teheccüd, 37; Müslim : Müsâfirîn, 208, 209.)

“Evlerinizi kabristana çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara Sûresi okunan evden kaçar.” (Müslim : Müsâfirîn, 212.) Evlerimiz de de Kur’ân okuyun. 

Bu hadis, içerinin de imarı için bize bir uyarıdır. Pekiî, dışarının imarı bozulmuşsa! (= dışarıda kılınan namaz, namaz olmaktan çıkmışsa!); işte o zaman evlerde kılınan namaz, bize âb-ı hayat olur.

İçeri de yıkıksa, yıkılmak üzereyse veya ağır hasarlıysa!.

O zaman da yıkılmayan evlerde sağlam kalanlara çook büyük işler (= görevler) düşer. Allah-u Teâlâ’nın (= Rabbimizin) Mûsâ ve kardeşi üzerinden bize verdiği mesajı böyle okumak ve anlamak gerekiyor.

Şimdi de depremle ilişkili maddî hasara geliyorum.

Çocukluğum köyde geçti. Köy evimiz taştan ve ahşaptandı; altta hayvanlarımız, üste biz otururduk. İlk gençlik yıllarımı, iki-üç, bilemedin dört katlı evleri olan bir kasabada geçirdim. Bu evlerin bir kısmı eski usul; çoğu betonarme idi. Sonra, büyük şehre geldim. Önce gecekondu tabir edilen köy tipi bir evde yaşadım. Burası daha sonra, imar geçince dört katlı bir apartmana dönüştü; hâlen o apartmanda yaşıyorum. Etrafında da çok katlı siteler ve rezidanslar var.

Bunları niye yazdım?!.

Binaların (= evlerin) sağlamlığına vurgu yapmak için. Apartmanların temeli çok derin değil, fore kazık yok; çok katlılarda ve rezidanslarda fore kazıklar var. 1999 öncesi yapılan binalar, deprem yönetmeliğine uygun değil, kentsel dönüşüme tâbî. 4 katlı binalar, kentsel dönüşümle 15-20-25 kat oluyor...

Pekiî sağlam ve güvenli mi oluyor?!.

Oluyor diyorlar. 

Ben, bu dönüşümü daha çok “dünyaya kazık çakma” olarak okuyorum. 

15 yıl önce umreye gittiğimde, Kâbe’yi ( = İlk Beyt’i = Beyt-i Atîk’i) ilk kez çıplak gözle gördüğümde, Kâbe’yi etrafındaki gökdelenlerle mukayese ettim. O gökdelenlerin gölgesine rağmen ne kadar da vakûr ve asîl duruyordu. İşte güvenli Ev bu!, = Beyt-ül Haram dedim. O gökdelenler, O Ev’e “saldıramıyorlar” ama etrafını kuşatmışlar. Çünkü Mü’minler, O Ev’in etrafını tavaf ediyor, Onu ölümüne (kefenlerini = ihramlarını giymiş bir şekilde) dünyanın dört bir yanından gelerek "koruyor, savunuyorlar" (?!.).

Bizler, maddî olarak yerin dibine metrelerce fore kazıklar çakarak evlerimizi güvenli hâle getirmeye çalışırken, o evlerimiz maalesef mâ’nen çöküyor; onları her gün salât ile (= Kur’ân ile) korumazsak (= “tavaf etmezsek”!) yıkılabilir. 

Yazı çok uzadı. Bilelim ki, bedenimiz de evimiz.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK