MUSHAF, KİTÂB ve KUR'AN
Mushaf, sahifelerden oluşmuş Kitâb; Kitâb, yazılı/yazılmış sahifeler; Kur’ân, bu sahifelerdeki yazıların okunması.
Mushaf, sahife/suhuf isminden; Kitâb, ketebe; Kur’ân, karae fiilinden isim. İsimde (= Mushaf’ta ve Kitâb'ta/yazıda), durgunluk, hareketsiz vardır; fiil/ler/de (= okumada) hareket (ve bereket!) esastır. Kur’ân, önceden yazılmıştır (= Kitâb hâline getirilmiştir = ketebe), Onu biz yazmadık; ama biz okuyor = kıraat ediyoruz. (= karae); okurken (de) canlandırıyor ve günümüze taşıyoruz!.
Okuma, yazı ile dondurulmuş (paketlenmiş) ma’nanın buzunu çözme (paketini açma), onu “su” hâline getirerek “içme”! gibidir. Buz, katı; su, sıvıdır. Yazı, ma’nayı taşır; ma’na, ma’neviyat; yazı, maddiyattır. Meseleye böyle bakarsak, Kitab ve Mushaf, maddîdir, katıdır, donuktur; Kur’ân ise, ma’nevî ve akışkandır. Bu “su” (= bu ma’na, bu Kur’ân), kurumuş, suya muhtaç gönül toprağımızı yeşerten bir “sudur”, bir rahmettir. Çiftçi, nasıl toprağı suya (= rahmete) hazır hâle getiriyorsa, bizler de gönül toprağımızı bu “suya” (= bu rahmete) hazır hâle getirmeli ve rahmetin yağmasını (= inmesini) beklemeliyiz.
Kalbimiz (= gönlümüz) taşlaşmış/katılaşmışsa, yağan rahmet bizde tutun/a/maz, tutunacağı yere (= kişiye) doğru akar-gider.
“Allah, kimin göğsünü İslam’a açmışsa, o Rabbinden bir Nûr (= ışık) üzerin/d/edir. Allah’ın zikrine (= Kur’ân’a; Kur’ân, ilâhî rahmettir) karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun!. İşte onlar, apaçık bir sapkınlık (= dalâlet) içindedirler.” (39/22.)
Ya Rabbî, bizleri dâllînden eyleme!. Rahmetinle bizleri sula ve Nûr’unla (= ışığınla) bizlerin yolunu aydın/lık eyle.
Yorumlar
Yorum Gönder