BEDEN, BEYİN, ZİHİN ve BİLİNÇ (= AKIL)

Hepsi bedende!. İlk ikisi, somut (= fiziksel); son ikisi de soyut (= düşünsel) olarak.

İki benzetme ile konuyu belirginleştirmeye çalışacağım. İlki için Bilgisayar Bilimlerinden; ikincisi için Diş Hekimliğinden (= Endodonti’den) yardım alacağım.

Bedeni ve beyni, bilgisayara benzetiyorum. Beden, bilgisayarın donanımları; beyin, bilgisayarın merkezî işlem birimi = CPU; zihin, yazılımı; akıl, bu yazılımı çalıştıran ben. (= sen, biz.) Elbet bu, kaba bir benzetme. Bedenin organları, bilgisayarın organları (= donanımları) gibi; beyin, CPU gibi; en komplike bilgisayar yazılımı bile olsa, zihin, insanların tasarladığı (programladığı) yazılım gibi değil; herkes, bilgisayarı aynı şekilde, aynı amaç için kullanmadığı gibi, herkesteki akıl da aynı akıl değil; ama herkesteki donanım ve yazılım aynı.

Meramımı biraz daha iyi anlatabilmek için ikinci benzetmemden (= endodontinin yaptığı kanal tedavisinden) destek alıyorum. Canlı diş, üç kısımdan oluşur. Mine, dentin ve pulpa. Mine, dişin dışardan görülen beyaz kısmı; onun içinde kahverengi dentin; dentinin içinde de sinirler, damarlar ve diğer yumuşak dokular (= pulpa) var. Bu sinir ve damarlar, tüm vücudu saran, beyne de varan bir ağ. Kanal tedavisi, dişteki bu sinirlerin, damarların ve diğer yumuşak dokuların çıkarılması, alınması ve canlı dişin cansız/ölü hâle getirilmesi. 

Canlı beden de, aynen canlı diş gibi hissiz (= sinirsiz ve kansız/besinsiz) kalırsa, veya ölümü, bi tür kanal tedavisi gibi görürsek (= sinirler alındığı için bedenden beyne uyarı gitmese), zihin yine iş yapmaya (= iş görmeye) devam eder mi?!. Sinirleri alınmış dişle çiğnemeye devam ediyoruz ama bu dişle, sıcak ve soğuk tepkisi alamıyoruz (= hissedemiyoruz); yani, beyne sinyal gönderemiyoruz; beyin sinyal almayınca da zihin (= cpu) devreye girmiyor. Oysa, o dişe de dışardan veri (= girdi, yiyecek) veriliyor.

Zihin, soyut bir âlet = yazılım olarak, beyne giren sinyalleri işler; işleyen (kişi) ise aklı kullanan benimdir. (= sensin, biziz.)

Bilgisayar, bilgisayar olduğunu bilmez; çünkü aklı (= bilinci) yoktur.

İnsan, hem kendinin (= bedeninin, duygularının, düşüncelerinin), hem de etrafında olup-bitenlerin (başka benlerin) de bilincindedir; tam olarak yetkin olmasa da kısmen kendini (ve başka benleri) bilir. Bu bilme, ondaki bilinç (= akıl) sayesindedir.

Allah, insanı, Kendi “sûretinde” yaratmıştır. (Buradaki “sûret”, şekil = beden değildir.)

Allah ise tüm benleri (= herkesi ve her şeyi) ve de Kendini, tam, yetkin ve mükemmel bir şekilde bilir.

“Yaratan, bilmez mi?!. = Elâ ye’amelu men halaq?!.” (67/14.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK