EHLİYET, LİYAKAT ve SALTANAT

Ehl-iyet, ehil’den mastar. Ehil/ehl, bir işin ustası, o işi yapabilecek kabiliyet ve beceriye sahip kişi. Ehliyet de, o işi yapma/yapabilme belgesi.

Liyakat, ehliyeti test eder. Liyakat, ehliyetin uygulamasıdır. Liyakati, ikinci, üçüncü kişiler (= halk) belirler; onlar, en liyakatli, en ehil kişileri seçerler.

Ehli, biz, Ehl-i Beyt, Ehl-i Sünnet, Ehl-i Hadis, Ehl-i Rey şeklinde de kullanırız. Buradaki ehiller, âidiyet (= tâbîyet, mensûbiyet) bildirirler. 

Bişeyin ehli, bişeye ehil olmak, o şeyi yapa-bilmektir. O şeyi, yapabilen çok kişi varsa, seçim de vardır. Özellikle yönetimde (= siyasette) seçim çok önemlidir.

Yönetici (= siyasetçi veya idareci) olmak için :

Kişide ehliyet ve liyakat olmalı/bulunmalı.

Kişi, kendini yönetici (= idareci) adaylığa lâyık görmeli.

Yönetilenler (= yönetilecek olanlar), o adayda yöneticilik becerilerini onaylamalı. = seçim.

Yönetilenler, yönetim süresince onlardaki bu becerileri (= ehliyet ve liyakati) test edebilmeli. = Denetim mekanizması.

...

Yönetimde ehliyet ve liyakat, kişisel beceriye ve toplumsal beğeniye bağlıdır. Yöneticilerin ehliyet ve liyakati aslâ asabiyete (= belli bir zümreye, babadan oğula geçişe, saltanata) dayalı/bağlı olmamalı; kabiliyete, kifâyete/kâfiyete ve toplumsal memnuniyete bağlı/dayalı olmalı. Ahâliden (= halktan, yönetilenlerden) alınan biat/bey’at (= onay, oy) bu izin, bu memnuniyetin beyanıdır.

Ehliyet ve liyakat, genetik kodlarla babadan oğula taşınmaz, sonradan elde edilir = kazanılır. İslâm dünyası, maalesef bu konuda Ehl-i Beyt : -- aslında Ehl-i Beyt, şia değildir ama ihale şiaya kalmıştır -- “yönetici Peygamber soyundandır.” diyerek; Ehl-i Sünnet de, teoride böyle bir iddiası olmamasına rağmen fiilen soya dayalı bir yönetim anlayışını benimseyerek sınıfta kalmıştır. Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı tecrübelerine bakınız.

Eğer, ehliyet ve liyakat, soydan gelseydi, Efendimiz, kendi soyunu (= Hz. Ali’yi) işaret ederdi. Şia, Gadir-i Hum’da böyle bir işaret var, der ve 18 Zilhıcce’yi Gadir-i Hum bayramı olarak kutlar.

İslâm dünyasındaki (siyasî ve itikadî) ayrılığın tek sebebi budur, bu sebep siyasîdir; itikadî mezhepler (= Şia, Ehl-i Sünnet) de, buradan doğmuştur; amelî mezheplerdeki “ayrılık”, bölmez, çeşitlilik ve rahmet olarak görülür.

1400 yıldır süren ayrılığın temel sebebi = ana nedeni : yönetimin her kademesinde ehliyet ve liyakata gerekli önemin verilmeyişidir. Bunun arkasında da ekonomik rant = çıkar üzerinden elde edilen güç yatar. Bu güç de ehliyeti ve liyakati öldürerek, enaniyete, kavmiyete ve milliyete yol verir. Bu gücü elde edenler, âdetâ (büyük dağları Allah yarattıysa) küçük dağları da biz yarattık demek isterler. 

Saltanat budur. Bize saltanat değil, hilafet lâzımdır. Halife, Allah’a ve yönettiği millete = ahâliye karşı sorumlu = taqvâlı olan, ehliyetli ve liyakatli insanlar arasından seçilir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK