SORULAR ve SORUNLAR

Sorular zihnî/fikrî; sorunlar fiilî; her ikisi de hayatîdir. Sorusuz ve sorunsuz hayat yoktur.

Soru sormayanlar ve bu sorulara cevap bulamayanlar, sorunlarla karşılaşınca ne yapacaklarını bilemezler.

Sorunların çözümü, o sorulara verilen doğru cevaplarla mümkün. Soru sormayan ve cevap aramayan tembel (= hımbıl) zihinler, sorunlar karşısında aptallaşırlar ve sorunlara teslim olurlar. Sorunların çözümü, bilgi ve irade iledir. İrade, bilgiyi; bilgi, iradeyi destekler. = İrade, bilmeyi; bilme, irade etmeyi (= seçmeyi, seçim yapmayı) sağlar.

Tek çözümlü sorun, sorun değildir. Mecburî istikâmette bilgi ve iradeye ihtiyaç duyulmaz.

Sorusuz ve sorunsuz bir hayat olmaz.

Pekiî, hayatta soru mu, sorun mu önceliklidir?!.

Sorun önceliklidir. Sorun, sorulara yol açar; sorulara verilen doğru cevaplar da o sorunu çözer; sorun yoksa, soru da yoktur.

Hayalî sorunun hayalî cevapları olur.

Kitâb, sorunlu hayatları, doğru sorular sorarak ve o sorulara doğru cevaplar vererek çözmüştür, çözecektir.

Kitâb’ın en temel soruları : “Eleyse-l Allah-u bi ahkem-il hâkimîn?!. = Allah, hüküm verenlerin en mükemmeli değil mi?!." (95/8.) “Eleyse-l Allah-u bi kâfin abdeHû?!. = Allah, kuluna kâfî = yeterli değil mi?!." (39/36.) "Elestü bi Rabbiküm?!. = Ben sizin Rabbiniz değil miyim?!." (7/172.) Bu soruların cevabı evetse!, Allah’ın hükmüne uymak (= Allah’a itâat etmek) ve O’na kayıtsız-şartsız güvenmek (= inanmak) şart.

Kişinin Rabbi (= terbiye edeni, yaratanı ve yaşatanı) onu, onun sorunlarını en iyi bilir ve onun sorunları hakkında en iyi çözümü sunar. Dün de (= 610 ilâ 632 yılları arasında da) böyle olmuştu, bugün de böyle olacaktır. Dün de sorunlar vardı, sorular soruluyordu ama, Efendimizden başka hiçkimse doğru soruyu soramıyor ve doğru cevabı veremiyordu; bugün de aynı durum geçerli. Efendimiz, (o gün) yaşanan sorunların isabetli çözümleri için tam isabetli soruları sordu ve çook doğru (= %100 isabetli) cevapları verdi, ve bizleri Ahkem-ül Hâkimîn’in hükmüne çağırdı; diğer hâkimlerin (= hükümlerin) yanılgı (= gaflet, dalâlet ve hıyânet) içinde olduğunu, selâmetin (= silmin/barışın, kurtuluşun) İslâm’da = Allah’a teslimiyette ve O'na itaatte olduğunu söyledi. 

Bugün de ekonomik-sosyal, siyasî, vb. çook ciddî sorunlarımız var, doğru soruları soramadığımız için doğru cevaplara (= çözümlere) ulaşamıyoruz, ve İslâm dışı sistemlerle (= dinlerle, düşüncelerle, ideolojilerle) oyalanıp duruyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ