ATEİSTLERİN ARGÜMANLARI

Ateist, Tanrıtanımaz. Argüman, iddia, tez, delil.

1. Ateistler : Madem Tanrı var, niye size yardım etmiyor; sizin bu hâlinizi (= perişanlığınızı, size yapılan zulümleri, vs.) görmüyor mu?!., diyorlar.

Onlar, Tanrı’ya inanmıyorlar, Tanrı (falan) yok, bunu siz uyduruyorsunuz, diyorlar.

2. Doğa (= madde) sonsuz çeşitliliği ile iş görmeye devam ediyor; doğa, bir sonuç/eser değil, sebeptir/nedendir, yaratılmamıştır; bu yüzden bir yaratıcı/sı da yoktur, diyorlar. vs...

Onların tüm argümanları temelde bu iki maddede toplanabilir. Önce ilkini ele alalım.

Batı, uzun yıllar din (mezhep) savaşları yaşadı. Her iki taraf da Tanrı adına birbirlerinin canına kıydı. Engizisyonlar kuruldu. Lizbon depremi oldu, 100.000 kişi öldü. Üstelik bu deprem, katoliklerin Azizler gününde (1 Kasım 1755 Cumartesi) oldu; kiliseler, katedraller, bazilikalar, Tanrı'ya yalvaran (= ibâdet eden, âyin yapan) insanlarla doluydu... Tanrı’nın varlığının sorgulandığı yıllar başladı. Özellikle Voltaire ve Kant, bu deprem dolayımında Tanrı sorgulamaları yaptılar...

Ve, ya Aristo’da olduğu gibi ilk hareket ettirici, dünya işlerine artık karışmayan hareketsiz bir Tanrı fikrine (= laikliğe), ya da Tanrı’nın yokluğuna (= ateizme) ulaşıldı.

İkinci argüman, Tanrı gibi bir yaratıcı yok, doğa (= madde) kendi kendini sonsuz çeşitliliği ile devam ettirip gidiyor; doğanın (= maddenin) oluşumunda Tanrı gibi bir sebep/neden yok, doğa (= madde) kendi kendinin sebebi; sonuç yok ve bu, birinin eseri değil. Bu argüman aslında doğayı (= maddeyi) Tanrı yerine koyan bir argüman. Böyle bir Tanrı, amaçsız bir Tanrı = kendi kendine oyun oynayan bir Tanrı.

Ben bu yazıyı amaçsız yazabilir miyim?!. Amacım olmadan (= susuzluğumu giderme veya canlılığımı devam ettirme amacım olmadan) bir bardak suyu içebilir miyim?!... Ortada bir eser (iş, doğa, varlık, insan, vs.) varsa, ‘bi şey için’ var = varlığının bi sebebi, bi gayesi var.

Tanrı’nın Varlık sebebi, Kendinden; doğanın varlık sebebi Tanrı’dan. Tanrı, doğayı (= maddeyi, bizi), bir amaç için yaratmış = var etmiş. Bu amaç için, bazı varlıklara (= bizlere) akıl ve irade vermiş, ve bizi iyi-kötü hâllerle denemeye/sınamaya tâbî tutmuş. Yaşadığımız iyi hâlleri unutup, başımıza kötü hâller (= insanî ve doğal felâketler : savaş, deprem, vb.) gelince, Tanrı (falan) yok mu diyelim?!.

Yaşanan her türlü insanî ve doğal felâketlerle de sınanıyoruz. Kim, kime yardım edecek = sorumluluk alacak; kim, duyarsız kalacak = sorumsuz davranacak; kim, sabredecek; kim, isyan edecek, ...?!. 

Tanrı yoksa, sorumluluk da yok; her şey mubah. Doğa (= orman) kanunları geçerli. Bu mu insanlık?!.

Tanrı, bu kâinatı, içinde de bizi belli bir süreliğine bizi sınamak (= iyi olanlarımızı, kötü olanlarımızdan ayırt etmek) için yarattı. Bu sürenin sonunda, gerekeni yapacak. Acele karar vermemek, iyi düşünmek gerekiyor. Ateistlerin “Tanrı yok’ kararı, ya acele (iyi düşünmeden) verilmiş bir karar ya da bu kararın arkasında (Tanrı’ya duyulan) öfke var. Tanrı’ya duyulan öfke, Tanrı’nın yokluğu anlamına gelmez. Kime sorarsanız sorun, “öyle ya da böyle”! bir Tanrı’ya inanır.

“Onlara, gökleri ve yeri kim yarattı, diye sorsan, ‘elbette Allah’, diyecekler...” (Bknz. 43/9, 87. 39/38. 29/61. 31/25...)

Biz de Allah diyoruz.

Ama Allah ile beraber başka ilâhlara da kulluk ediyor, boyun eğiyoruz!.

Korkuyorum!, benzer durumları (= sorgulamaları) Müslümanlar (= İslâm dünyası) da yaşayacak. Filistin (= Gazze) örneği, bu durumu hızlandırabilir.

Yahudiler başlarına dayanılmaz bir zorluk geldiğinde  : “Elohim, Elohim, limâ sebaktenî?! = Rabbim, Rabbim, beni/bizi terk mi ettin?!.”, derlermiş. Hıristiyanlara göre de İsâ çarmıha gerildiğinde benzer sözler sarf etmiş... Bu yüzden ateistler, Tanrı (= Baba), Oğlunu bile koruyamadı, diyorlar...

İslâm dünyasında da buna benzer = buna yakın durumlar (= hâller) yaşanmış; “metâ nasrullah?!. = Allah’ın yardımı ne zaman?!.” dendiği hâller olmuş; ve onlara : Allah’ın yardımı yakındır mesajı verilmiş. (2/214.) = اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ