TE'VÎL-ÜL EHÂDİS
Te’vil, yorum; tefsir, açıklama; açıklama da bir yorum; yorum da bir açıklama. Ehâdis, hâdisenin (olayın) çoğulu, hâdiseler (olaylar); te’vil-ül ehâdis, (olacak olan) olayların yorumu. Olan (olmuş-bitmiş) olayların yoruma pek ihtiyacı olmaz. Haddese (حدث), haber verme, bildirme. Hadîs, konuşma. Özelde de Efendimizin (yaşanan ve yaşanacak olan hâdiseler üzerine yaptığı) konuşmaları.
Bu tâbir/ibâre (te’vil-ül ehâdis), Yûsuf Sûresi 6, 21 ve 101. âyetlerde geçiyor. Mealler, genelde bu ibâreyi rüya tâbiri, rüya yorumu şeklinde; bi kısmı, olayların, bi kısmı da sözlerin yorumu şeklinde çevirmişler. Yorum (te’vil), işin (söylenen sözün, yaşanan hâdisenin) aslına (= evveline, tev’ilin kökü EVL) varma çabası. Evvel (= başlangıçla) ile âhir (= son/uç), bir noktada birleşir ve her iş, aslına döner. Aradaki mesafeleri ve zamanı nitelik olarak değil de nicelik olarak görmek gerekiyor. “İlim, bir nokta idi, cahiller onu çoğalttı.” (büyüttü. Hz. Ali.)
Yûsuf (a.s.)’ın rüyası, 4. âyette. “Babacığım, Ben (rüyamda?!) on bir yıldız, Güneş ve Ayı gördüm, Benim önümde saygıyla yere kapanmış/secde etmişlerdi.” = اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَباً وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ
Orijinal Metinde rüyamda ifadesi yok, ama bu bir rüya. Rüyalar, sadece uykuda görülmezler; uyanıkken de görülürler. Eraeyte, gördün mü?!, demek. “Dini yalanlayanı gördün mü = اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يُكَذِّبُ بِالدّ۪ينِۜ veya “elemtera ... = fil ashabını görmedin mi” denirken, rüya mı = rüyada görülen mi kast ediliyor sizce?!.
İranlı filozof Abdülkerim Süruş’un (küçük) iki ciltten (risâleden) oluşan, Türkçeye de çevrilen ‘Nebevî Rüyaların Râvisi Hz. Muhammed’ adlı kitabı, vahyi rüyaya “indirger!”; vahiy, uykuda ve uyanıkken görülen rüyalardır, der.
Görülen rüya!. Görme de rüya, rüya da görme.
Hz. Yûsuf, kral ve mahpus/hapishane arkadaşları, o rüyayı/rüyaları -- ilkini verdim, bu Yûsuf’un rüyası (4. âyet); ikinci, mahpus/hapishane arkadaşlarının rüyası, şarap-ekmek (36. âyet); üçüncü, kralın rüyası, yedi semiz yedi zayıf inek (43. âyet) -- uykularında mı gördüler?!.
Hadi hapishane arkadaşları ve kral uykularında gördü; Yûsuf da mı?!. Öyleyse, Baba Yâkub, niye oğluna : Oğlum rüyanı kardeşlerine anlatma, sana tuzak kurarlar, (5. âyet) dedi?!.
Bu rüya ciddî, sahici bir rüyaydı, uykuda görülen rüyalar gibi geçiştirilemezdi.
Herkes ciddî ve sahici (= sâdık) rüyalar göremez; hele çoğu, rüyasında (şeytanlara) aldanır, ihtilâm olur ve uyanınca gusül abdesti almak zorunda kalır.
Ciddî ve sahici (= sâdık) rüyalar görmek vehbî mi kesbî mi?!.
Kesbe bağlı vehbî. Kesb, sadece çalışmayı (gayreti, sa’yi) içermiyor, temizliği de (saflığı da), merhameti de içeriyor. Yûsuf safdı, temizdi, merhametli, iyi niyetliydi; bundan dolayı Babası en çok Onu seviyordu.
Bütün Rasüller gibi Efendimiz de öyleydi. Böylelerinin (gündüz ve gece gördükleri) rüyaları (= vizyonları, ufukları) “geniş” olur. Onlara gelecekte olacak olanlar herkes bilmesin diye! remzlerle/sembollerle gösterilir; onlar da bu sembolleri yorumlarlar = te’vil ederler. Kalplerinde zeyğ (sapma, kayma) olanlar (kalpleri temiz olmayanlar) ise, yorumlara = te’vile keyfî anlamlar yüklerler. (Bknz. 3/7.)
Yûsuf (a.s.)’ın yaşına ve yaşayışına bakınca, işin özünde ihlâsın (= iyi niyetin, saflık ve temizliğin) olduğu; sonrasında da biraz gayretin ve tevekkülün kâfî gibi göründüğü hissediliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder