KRALIN DİNİ
Kralın Dini (= دين الملك). Bu ibâre/ifâde, Yûsuf Sûresi 76. âyette geçer.
Yûsuf (a.s.), Yâkub (a.s.)’ın oğlu. Yâkub (a.s.)’ın on iki oğlu var. Onu (= Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İshakar, Dan, Naftali, Gad, Aşer ve Zebulun), adı Leal/Leah olan karısından; ikisi de (Yusuf ile Bünyamin), adı Reşal/Reşah olan karısından. Bünyamin, en küçükleri. (Thomas Mann’ın Yusuf ile Kardeşleri adlı dört ciltten oluşan bir kitabı var, tavsiye ederim.)
Büyük kardeşler Yûsuf’u kıskanır; gezmeye (pikniğe?!) götüreceğiz diye baba Yakûb’dan izin alırlar, ve Onu bir kuyuya atarlar; Baba’ya da kurt kaptı, derler. Yûsuf Sûresi bu olayı ve devamını anlatır. Başlık, Yûsuf’un Mısır’da “bakan” (ekonomi bakanı) olduğu döneme aittir.
Kenan’da (Yûsuf’un ana-baba ve kardeşlerinin yaşadığı yerde, Mısır’ı da içine alan geniş bir coğrafyada) kıtlık baş gösterir. Yedi yıl süren bu kıtlık, Yûsuf’un ileri görüşlü yönetimi (stratejisi) sayesinde aşılır.
Yûsuf’un ana-baba ve kardeşleri ile buluşması/tanışması, ilk kez kardeşlerin/in erzak için Mısır’a gelmesi ile başlar ama bu buluşmadan/tanışmadan, kardeşlerinin haberi yoktur. Yûsuf : ‘Bir dahaki gelişinizde küçük kardeşiniz Bünyamin’i getirmezseniz, erzak alamazsınız.’, der ve verdikleri ücreti de yüklerine gizler/gizletir... Kardeşler, Yâkub (a.s.)’ı iknâ da zorlanırlar. Bak Baba! verdiğimiz ücreti de almamış (iyi bi adam!) derler... Neticede Bünyamin’le ikinci kez Mısır'a gelirler. Yûsuf, Bünyamin’in yüküne kendi kişisel tasını koyar/koydurur ve kervan yol almaya başlayınca, “hırsız vaar”!. diye bağırılır...
Ve “Kral’ın dinine” göre Bünyamin’e el konulur.
Kral kim?!.
Firavun Sesotris I; diğer adıyla Akhenaton veya Akhenaten.
Mısır krallarına Firavun da deniyordu. Piramitler, bu firavunların anıtmezarları, anıtkabirleri.
Kralların dinine de kraliyet deniyordu.
Yûsuf (a.s.), (hâşâ) bu kralın dinine mi girdi de kralın dinine göre kardeşi Bünyamin’i alıkoydu?!.
Hep söylerim, din, düzen (= hukuk = kurallar/kanunlar bütünü) demek. İslâm dini de Allah’ın koyduğu hukuk = kurallar/kanunlar bütünü.
Pekiî, Yûsuf (a.s.), kralın dinine göre mi hüküm veriyordu?!.
Eğer, o krala ve o kralın ataları olan diğer krallara “saygı”! gösterseydi, sözgelimi gidip ölmüş kralların anıtmezarlarının (= anıtkabirlerinin, mozolelerinin) önünde eğilseydi, resmî (ve gayrı resmî) törenlerde ona veya onlara saygılarını sunsaydı, kralın dinindendi; ama O, aslâ Allah-u Ekber ve Lâ ilâhe illâ-l Allah demekten vazgeçmedi; kralın dininde (düzeninde) Allah’ın dinine (düzenine) aykırı olan hiçbir işi yapmadı. Yapsaydı, kralın dinine girmiş, krala teslim olmuş (bir müslüman) olurdu. İsim olarak Müslüman, Allah’a teslim olan için; sıfat olan müslüman ise, Allah dışındaki (ilâh olmayan) ilâhlara teslim olanlar için kullanılabilir.
Şimdi, kritik ve can yakıcı soruyu soruyorum. Biz, nasıl ve kime teslim olmuş müslümanlarız?!.
Yoksa henoteist miyiz?!.
Ne demek henoteist (= henoteizm)?!.
Bir çok tanrıya inanan ama sadece birini büyük sayan inanç biçimi.
Yorumlar
Yorum Gönder