HABER
Haber, dün (= geçmiş), bugün (= şimdi) ve yarın (= gelecek) hakkında verilen bilgidir. Arapçada isim cümlesinin ikinci öğesidir : mübtedâ ve haber. Ali, akıllıdır. = على ذكى Ali, mübtada; akıllı, haber; Ali’den haber veriliyor. Kelimeyi keskin ze (ز) ile على زكى şeklinde yazarsak, Ali, temizdir.
Dünden haber veren tarihtir; tarih, ders (= ibret) almak içindir; gelecekten haber veren dindir, din, (kıssalarla) geçmişten de haber verir. Kâhinlerin ve fütüristlerin gelecekten haber vermesi, kesinlik içermez, tahminden öte geçmez. Din, ilâhî bilgiye dayanarak, gelecekten haber verir.
Gelecekten haber vermek, hayatî bilgiyi vermektir; çünkü gelecek, gelecektir ve kaderdir. Gelecek bilgisi, bugünü “belirleyen” bilgidir. Şöyle şöyle yaşarsanız, şöyle bir gelecekle karşılaşacaksınız; gelecek, başınıza gelecek ve hiç bitmeyecek.
Gelecekte ne olacağını bildiğimiz hâlde, şimdiden ona göre yaşamamak ve gelecekte olacakları bilenlerin uyarılarına kulak vermemek, -- a) bilen ve bildiren açısından, b) bildirilenler açısından -- iki farklı psikolojik durum ortaya çıkarır. Bilen/bildiren ve bildirilenler, geleceğe (= gelecekte olacaklara) göre yaşarsa, bilen ve bildiren açısından herhangi bir “bunalım, sıkıntı” söz konusu olmaz. Bilenler/bildirenler ve bildirilenler geleceğe (= gelecekte olacaklara) göre yaşamamazlarsa, Cassandra sendromu denen şey ortaya çıkar.
Nedir Cassandra sendromu?!.
Bildiklerine kimseyi inandıramama, insanların yaşayışlarını düzeltememe, bu yüzden de bunalıma ve depresyona girme durumu.
İnançlı ve inancına göre yaşayan bir insan için bu durum söz konusu değildir. Bu insan, yine de gelecekte olacakları anlatmaktan (= tebliğ etmekten, haber vermekten) ve üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekten vazgeçmez; bunalıma (= depresyona) da girmez. Dinde, kişisel sorumluluk esastır. Bu kişisel sorumluluğun içinde tebliğ (= gelecekten haber verme) de vardır. Kişi, bu tebliği yapmazsa, sorumluluğunu (= görevini) yerine getirmemiş olur.
Endişe (= tasa, kaygı, korku), umut ve merak, büyük oranda gelecekle ilgilidir.
Gelecek, inançla kurulur, ve geleceği, bugün inandığımız ve yaşadığımız şeyler kurar. (= şekillendirir.)
...
Haberin Arapçası nebedir. Nebî, haber veren veya haber getiren demektir. Her habere ve her haberciye güvenilmez.
“Ey İman Edenler! Eğer bir fâsık/fâsıq size bir haber getirirse, onun doğru olup olmadığını araştırın. Yoksa bir topluma cahilce kötülük (= haksızlık, zulm) edersiniz de sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz.” (49/6.)
“amme yeteséelûn, an-in nebe-il azîm, ellezî hüm fihi muhtelifûn.” = Neyi soruyorlar, büyük haberi mi?!. Onlar, o konuda ihtilâf ediyorlar. (= muhtelif, farklı farklı düşünüyorlar.) (78/1-3.)
"Hayır, yakında bilecekler.” = “kellâ seye’alemûn, sümme kellâ seye’alemûn.” (78/4-5.) Te’kidli (= kesinlik bildiren) ifâde!. Şimdi bilmiyorlar; bilenleri ve gelecekten haber verenleri dinlemiyorlar. Kafalarına (= süflî arzularına, keyflerine) göre yaşamaya devam ediyorlar.
Gelecekte bilecekler.
Yorumlar
Yorum Gönder