HAK (= حق)
Hak (= حق) : Hakikat. Hakîki/Gerçek. Değerli. Hakka/Hakîkate/Gerçeğe uygun olan. Şüpheden uzak. Doğru. Âdil. Hukukta hak, kişinin yaşayabilmesi için kendisine doğal olarak doğuştan “verilen”, olmazsa olmazlar. Yaşama, öğrenme, seçme-seçilme, fikir beyan etme, seyahat hakkı gibi...
Herkese bu ve benzeri hakları veren, Hakk Teâlâ'dır = Cenâb-ı Hakk'tır.
Modern hukuk (siyaset), temel hakların kaynağını anayasaya bağlar. Anayasa, kul/insan yapımı bir belgedir. Bu belgenin ruhunda insana saygı vardır. Hak, bir ‘mülkiyet’ ise; insan, insana herhangi bir hakkı (= bu mülkiyeti) ‘eşit veya âdil’ olarak verebilir ve bu hakkı/hakları koruyabilir mi?!.
Maddî mülkiyetlerde böyle bir durum söz konusu değil. Eğer haklar, manevî mülkiyetlerse, bu mülkiyetlerde de maddî mülkiyetlerdeki durum söz konusu olabilir; oluyor da.
Hak da, haklar da Kitâb/lar (= Vahiyler) gibi, Rabbimizden inmedir. “Hak, Rabbinden gelendir. Sakın kuşku duyanlardan olma.” (2/147.) =
اَلْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَ۟
Hakkın zıttı/karşıtı, bâtıldır. Bâtıl, geçersiz (ve değersiz) olan, herhangi bir işe yaramayandır.
“De ki : Hakk geldi, bâtıl yok/zâil oldu. Kuşkusuz ki bâtıl yok olmaya mahkumdur.” (17/81.) =
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً
Hakkı kabul etmeyenler, haksızlık edenler, geçersiz ve değersiz olanla oyalananlar ve er-geç yok olmaya mahkûm olanlardır.
“Biz, insanlar arasında Allah’ın Sana gösterdiği gibi hükmedesin diye, Kitâb’ı hak/hakikat olarak indirdik. Sakın hâinlerin savunucusu olma.” (4/105.)
O (Allah), gökleri ve yeri hak olarak yarattı. (6/73. 16/3 =
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقّ
“Biz, Hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız, o da onu/bâtılı mahveder (= beynini parçalar = فَيَدْمَغُهۥ), yok eder.” (21/18.)
“Ne var ki onlar, kendilerine Hakk gelince Onu yalanladılar. Bu yüzden (kafaları) karmakarışık bir durumda/lar.” (50/5.)
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ
Hakk’ı, hak olarak tanımayanların tüm hak tanımları geçersizdir, bâtıldır ve sahtedir.
Hakk’ı, hak olarak tanıyanlar ise, Hakk’ın kendilerine verdiği haklardan başkalarını da yararlandıranlardır. “Onlar, isteyenler ve yoksun/yoksul olanlar için mallarından belirli bir pay (حَقٌّ مَعْلُومٌ) ayıranlardır. (70/24-25.) =
وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ
وَالْعَصْرِۙ
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ
Ancak iman edenler, sâlih amel yapanlar, hakkı (بِالْحَقِّ) tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler hariç.”
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
(Asr Sûresi, 1-3.)
Yorumlar
Yorum Gönder