HÂBİL ve KÂBİL

Hâbil ile Kâbil, Âdem’in çocukları.

Hepimiz, Âdem’in çocuklarıyız.

“Onlara, iki Âdemoğlunun (= bizim) gerçek öyküsünü anlat : İkisi de birer sunu (= kurban, قَرَّبَا قُرْبَاناً) sundular. Birisininki (Hâbil’inki) kabul olundu, diğerininki (Kâbil’inki) ise kabul olunmadı. (Kâbil) Dedi ki : “Yemin olsun seni öldüreceğim.’ (Hâbil) Dedi ki : ‘Allah, yalnız taqvâ sahiplerinden kabul eder.” (5/27.) “Yemin olsun ki beni öldürmek istesen de ben sana elimi kaldırmayacağım. Ben âlemlerin Rabbi olan Allah’a karşı gelmekten korkarım.” (5/28.) “Dilerim ki, benim günahımla birlikte kendi günahını da yüklenerek ateşe girenlerden olursun. Çünkü zâlimlerin cezası budur.” (5/29.) (Kâbil’in) “Nefsi kardeşini isteyerek öldürmesini kolaylaştırdı ve onu öldürdü. Böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.” (5/30.)

Tarih, tekerrür mü ediyor?!.

Hepimiz, Âdem’in çocuklarıyız ve kardeşiz. Kardeşler niye birbirine düşman oldu?!.

Kıskançlıktan. 

Kıskançlık nedir?!.

Başkasının (= ötekinin) sahip olduğu “üstünlüklerden”! rahatsız olma hâli.

Kıskançlığın = kendini ve başkalarını üstün görmenin maddî ve ma’nevî bin bir türü var : Maddî/bedenî güzellik (boy-pos), mal ve evlât çokluğu, makam-mevkî, ilim, hilm, taqvâ sahibi (= Rabbe yakın) olduğunu ‘bilmek! = sanmak’, vs...

Hâbil, kurbanının kabul edildiğini; Kâbil, kurbanının reddedildiğini nasıl bildi?!.

Ya ortada çook açık bir işaret vardı ya da zanna (= kuruntuya) göre hareket ettiler. Âyet, birininki kabul edildi, ötekininki kabul edilmedi =  فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ diyor; isim değil, belirtisiz zamir kullanıyor.

...

Âdem’in nesli çoğalınca, mekân/yer dar geldi, her kardeş (= herkes) dünyanın her bir tarafına dağıldı ve kendine yeni bir iş (= meşgale, meşguliyet) edindi. = “inne sa’yeküm leşettâ.” (92/4.) Bu dağılım, dünyanın iklim şartlarından dolayı ırkları (= renkleri) oluşturdu. Irklar da (= renkler de) bir astlık-üstlük (övünç ve kıskançlık) meselesine dönüştü.

İnsanlar arasındaki bilgi (= yorum) farkları, büyük ölçüde o belirtisiz zamirin tahminine ve rastlantısına dayanıyor. Kesin bilgiyi (= kimin kurbanının kabul edildiğini), sadece Allah biliyor.

Büyük oranda insanlar (= kardeşler) arasındaki kavgalar, kesin bilgi = beyyine üzerine olmuyor.

Allah-u Alem, sadece Hz. İbrâhim (a.s.)’ın oğulları (İsmâil ve İshâk) kesin bilgi = beyyine üzerinde uzlaştılar.

Aradan yıllar geçti, İsmâil (a.s.)’ın soyundan Abdullah oğlu Muhammed (a.s.) geldi. 63 yıl yaşadı; hepiniz kardeşsiniz dedi. Onun gidişinden sadece 25 yıl sonra, yine kardeşler birbirine girdi. (Cemel ve Sıffin) Muaviye de Ali de (onların taraftarları da) birkaç göbek ötede hem kanda hem dinde kardeştiler.

...

Büyük oranda kardeşler arası kavgaların (= düşmanlıkların) asıl/temel sebebi, siyasî. Düşünce (fikir) adamları da siyasîlere göre pozisyon alıyor, mezhepler (Şia, Ehl-i Sünnet; fıkhî mezhepler dahil) ve cemaatler de buna göre oluşuyor. 

Saltanatın olduğu her yerde kardeş kavgaları kaçınılmazdır. Araplar, özellikle de Türkler (= Selçuklular, Osmanlılar) buna/bu duruma yabancı değil; taht kavgaları, kardeşler arası kavgalardır.

...

Bu çağda bu tür kavgalar daha sofistike ve daha rafine hâle geldi; bunun adına bazen rekâbet dendi, bazen yarışma; ama bu kavgalar hayatın her alanına (ekonomiye, spora, akademiye, vs.) sirâyet etti.

...

Karga beyni kadar bir beyne sahip olmayanlar, çook kolay kötülük (= günah) işlerler ve işledikleri kötülükleri (= günahları) örtmesini de bilemezler. (Bknz. 5/31.) Âyetteki  سَوْاَة  kelimesine ceset anlamı verilmiş; kelime, SVE = سُوءٍ = günah kelimesi ile aynı kök.

Hepimiz, takkemizi önümüze koyup ciddî ciddî düşünmeliyiz. Hepimiz kardeşiz de, önemli olan hangi kardeşin (Hâbil’in mi Kâbil’in mi) soyundanız?!.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ