MÜ'MİN
Mü’min : Emîn olan. Emîn olunan. = Güvenen. Güvenilen. Emânet veren. Emânet verilen. Verilen emânete ihânet etmeyen.
Mü’min de emânet de, EMN (أمن) kökünden.
Allah (c.c.) da Mü’min. = El-Mü’min. = ألمؤمن.
Mü’min, aynı zamanda Allah’a tam teslim (= Müslim/مسلم) olan, O’na tevekkül eden (= O’nu vekil kılan) adamdır.
Mü’min, aynı zamanda Müslimdir. Müslim, Allah için kullanılmaz; Allah, hiç kimseye teslim olmaz. Müslüman kelimesi Arapça değil, Farsçadır. Müslim kelimesinin kökü SLM/سلم. İslâm da aynı kök. Müslüman, Allah’a (tam) teslim olarak selâmet bulur, tehlikelerden emîn/mü’min olur, kurtulur. Yakîn iman, budur. = Tam güven. Tam teslimiyet.
...
Allah Mü’mine; Mü’min de Allah’a güvenir. (= inanır.)!.
Allah’a güvenen Mü'min, Allah’tan “şüphe”! etmez; Mü’mine güvenen Allah da Mü’minden!.
Bu yüzden Allah, Mü’mine = Mü’min kuluna emâneti vermiş, dinini (= Kitâb’ını) emânet etmiştir. “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik; onlar onu yüklenmekten kaçındılar. Korktular. Onu zâlim ve câhil insan yüklendi.” (33/72.)
Mü’min, zâlim ve câhil olmamalı, kalmamalı; zâlim ve câhil olursa/kalırsa, kendisine verilen emânetin hakkını veremez. Allah-u A'lem bu sebepten olmalı ki, Allah’ın ilk emri oku!. = ikra!. = اقرأ.
...
Okuma, olup-bitenleri ve olup-bitenlerin arkasındaki “Gücü ve hikmeti” kavramadır.
“Ne durumda olursanız olun, Kur'an’dan ne okursanız okuyun, hangi işle uğraşırsanız uğraşın, unutmayın ki Biz mutlaka yaptıklarınıza tanığız. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinizden gizli kalamaz. Ne bundan daha küçüğü ne de daha büyüğü yoktur ki, hepsi apaçık bir Kitâb’ta bulunmasın/olmasın.” (10/61.)
“Rabbinin hükmünü sabrederek bekle. Sen Gözümüzün önündesin = فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et.” (52/48.)
Yorumlar
Yorum Gönder