SEKR = SARHOŞ/LUK

Sekr = Sarhoş/luk : Alkollü içecek veya uyuşturucu alarak kendini kaybetme, ne dediğini ve ne yaptığını bilememe hâli.

“Ey iman edenler, ne dediğinizi bilinceye kadar, sarhoşken (= ve entüm sükéræ) namaza (salât) yaklaşmayın!...” (4/43.) Çünkü namaz, aklı başında = bilinçle/bilerek yapılan bir ibâdettir. Namazda akıl başta iken bile, yanlış bişey yapılırsa, secde (sehv/yanılma secdesi) edilir.

Namaz kılan (salât eden) insan, ne dediğini (ve ne yaptığını), Kiminle konuştuğunu bilmeli; ‘kendinden geçmemeli, kendini kaybetmemeli’!.

Pekiî, Hz. Ali (r. anh.)’ın durumu ne?!. Huşû ne?!. Bi soru daha tasavvuftaki sekr (= sarhoşluk/serhoşluk) ne?!.

Üçü de yapılan işe tüm dikkati toplama = tam konsantrasyon, tam yoğunlaşma. Önceden (= niyet olarak) o işin (= amelin, namazın, sözün, yazının, vs.) iyi, ve Allah için yapılması gereken bir iş/amel olduğunu bilme, ve o işi/ameli, en iyi, en doğru ve en güzel şekilde yapmak için tüm dikkati = konsantrasyonu o işe verme, o işi yaparken başka bişey düşünmeme; o iş bitince de başka iyi/hayırlı işlere aynı şekilde yönelmedir.

Tasavvufun sekr hâli de böyle bişey olmalı, aksi düşünülemez. Allah sevgisi = Muhabbetullah, velîyi deli edemez. Velî, deli olacaksa, niye velî olsun ki?!.

Akıl, büyük nimettir. Aklı olmayanlar dinen mükellef (= sorumlu) değildir. Velînin, velî olunca dînî mükellefiyeti (= sorumluluğu) düşmez, aksine artar. Velî, Nebî’nin altındaki bir kategoridir. Nebî’den mükellefiyet (= sorumluluk) düşmezken (Bknz. 6/7.) velîden düşer mi?!.

Tasavvufun sekr hâli, olsa olsa ma’nevî sarhoşluktur, bu da yapılan işteki ciddiyete ve samimiyete (= ihlâsa) tekâbül eder; başı boşluğa/hoşluğa, sarhoşluğa değil.

Allah-ü Teâlâ’nın Zâtı (= Nefsi/Kendi), en azından bu dünyada kafa gözüyle = madden “müşâhede” edilemez. Şehâdet, dünyada kafa gözüyle = madden yapılan bişey değil; (hâşâ) Allah, madde/cisim değil. O’na şehâdet, kalp gözüyle (= basîretle, akılla), ma’nen yapılır. Bu sebeple, O’nun Zâtı (= Nefsi/Kendi) ile sarhoş/serhoş olunamaz. Aksine O şehâdet, Mü’minin gözünü (= kalbini, aklını) açar, keskin kılar. (= Sahv/صحو) Kalp gözüyle (= basîretle), ma’nen yapılan bu şehâdetin etkisiyle O’na iman eden Mü’min kişi, O’nun yap! dediklerini sırf O’nun rızası için (= başka dünyevî bir hesap düşünmeksizin) tam bir konsantrasyonla yapar; yapma! dedikleri de tam bir konsantrasyonla yapmaz.

Alkol ve uyuşturucu almadan herhangi bir işi çook önemli ve çook değerli görerek o işe (= amele = ibâdete) tam/tüm/pür dikkati vermek de insanı “kendinden geçirir = serhoş/sarhoş eder. Önemli olan, o işi, K/kimin için ve niçin (= ne için) yaptığımızdır.

Kimi insanı, maddî ve siyasî kazanç/güç (= statü = makam-mevkiî); kimini, insanî aşk (= şehvet); kimini, lezzet(li bir yiyecek-içecek); kimini de İlâhî Aşk (= Muhabbetullah) sarhoş eder.

İlâhî Aşkla (= Muhabbetullah’la) “sarhoş olarak”! Allah için sâlih amellere = ibâdetlere pür/tam dikkatini vermeyenleri de, iki şey gerçekten sarhoş edecek : ölüm ve kıyamet. (Bknz. 50/19. 22/2.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ