HİKMET

Hikmet = hakikat önceden bulunmuş ve bir yere gizlenmiş hazır, sabit ve somut bir hazine olsaydı, bizler her yeri delik-deşik eder, define arar gibi arar, bulurduk.

Hikmet = hakikat böyle bişey değil, herkesin kendinin arayıp bulacağı bişey. Dün onu bulanlar ‘kendileri için’ buldu, bize de ‘şöyle/şu şekilde’ bulduk dediler; hakikati bize teslim etmediler = vermediler; verselerdi bugün biz onu niye arıyor olalım!.

Dünde yazılanlar ve söylenenler, dünün hakikati ve hikmetiydi, bugün kayboldu/yok oldu, onu bizim yeniden aramamız ve bulmamız gerekiyor. Hakikati = hikmeti donuk, statik, altın/pırlanta gibi maddî bişey sanmayalım, ‘kazma ile’ de aramayalım; aksine yıkık duvarları/gönülleri (18/Kehf, 77) yapma ile arayalım. O, çook büyük ihtimalle kırık kalplerin, yıkık duvarların (!), haksızlığa uğramış gariplerin ve gönüllerin yanında; eskiden yazılmış kitaplarda ve ‘mübarek bilinen ağızlarda’ değil.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET