KAZANÇ

Kazanmaktan isim. Geçinmek için kazanmak gerek. Günlük kazanan (gündelikçi) kazancını günlük, aylık kazanan aylık, yıllık kazanan yıllık yer. Çok kazanan, kazanamayacağı zamanları düşünerek biriktirir; o kadar çok biriktirir ki biriktirdiklerini yiyemeden ölür...

Kazancın ihtiyaç fazlası infâk edilmeli; biriktirilmemeli. Bu kazanç, mal da olabilir başka bişey de.

Kazancını biriktiren, (Allah’a değil) kazancına güvenir.

Sapma da buradan başlar.

Allah’a inanç (iman), diğer iman esasları ile kopmaz bir bütünlük arz eder.

Kitaplara iman : Nasıl yaşanacağını; Meleklere iman : Gücümüzün üstünde de güçlerin varlığını; Peygamberlere iman : Rol modellerin nasıl yaşadığını; Ahirete iman : Ötede de bir hayatın varlığını söyler bizlere.

Kazancını sadece buradaki hayatın devamı için harcayanlar, ötedeki hayatı hiç! düşünmezler ama âhirete de inanıyorum derler!.

Kazancını ilerde ne olur ne olmaz diyerek biriktirenler, çook daha ilerisini (âhireti) hiç düşünmezler; yığdıkça yığarlar, saydıkça sayarlar, kazançlarının (mallarının) kendilerini ebedî yaşatacağını sanırlar. “Ellezî cemea mâlen ve adddedeh. Yæhsebu enne mâlehû æhledeh.” (104/Hümeze, 2-3.)

Bugün ve dün ve gelecekte (= her zaman), Allah inancımızın en temel kriterini, kazancımızı ne için ve nereye harcadığımız belirler, belirlemiştir, belirleyecektir.

Elbet, dünyada kalmak = yaşamak için dünyalık da kazanılacaktır ama bu dünyanın ebedî olmadığı da her zaman hatırlanacaktır. Ve kazanç fazlası da “öteye, ötedeki hayata yatırılacaktır.” Burada, üç gün sonrasına yatırım yapan insanoğlunun, âhirete inandığını söylemesine rağmen âhiret için yatırım yapmaması sizce “tuhaf” değil mi?!.

Dün de bugün de “hakikî Mü’minler” (ülâike hümül müminûne haqqâ, 8/Enfal, 4.), salâtı ikâme edenler ve kendilerine verilen rızkı infâk edenler, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperenler, Allah’ın âyetleri (emir ve yasakları) kendilerine okunduğu (hatırlatıldığı) zaman imanları artanlar ve yalnızca O’na tevekkül edenler arasından çıkmıştır. (8/Enfal, 2-3)

Bu “özelliklerin” zerresini dahî üzerlerinde barındırmayanların, “inandım demeleri” sözdedir. Bugün bunun testi, kişinin sahip olduklarıyla ilişkisinde görülebilir.

Burada ‘Mü’min/Müslüman her şeyin en iyisine layıktır’ deyip de, ötede o Mü’min’i/Müslüman’ı “her şeyin en kötüsüne” mahkûm etmeyelim; en az bura kadar öteyi de düşünelim!.

Âhirete inanıyoruz, değil mi?!.

Yoksa âhiret inancımız da Allah inancımız gibi mi?!!. (Tersi de geçerli!!.)

Âhirete bişey göndermeyenin âhiret inancı (âhiret hayatı) sizce nasıl olur; rahat eder mi orada?!.

Âhiret de burada yapılan iyiliklerle (hayr ve infâklarla) kazanılıyor!. Onu Allah inancı sağlam (kavî) olanlar kazanıyor; ötekilerin eli (umudu) boşa çıkıyor, iflâs ediyorlar; Kitâb’lar, Nebî’ler (= Rabbimiz) öyle söylüyor. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET