KÜFÜV

“ve lem yekün leHû küfüven Ehad.”

Küfüv : Denk, eş, benzer.

“O (Allah) dengi, benzeri, eşi olmayan Ehad’dir ya da O’nun dengi, benzeri, eşi yoktur, Ehad’dir.”

O’nun dışındakiler, noksandır. Sadece O, tamdır.

İşrak felsefesi (Suhreverdî ve Molla Sadra) buna Teşkik/Teşgıg (تشقق) = yarılma, parçalanma derler. Bunun klasik felsefedeki karşılığı “Tikel/Cüz/Parça”. Teşkik/Teşgıg (تشقق), bütünün yarılması (parçalanması) değil; ton alması gibi bişey. Kırmızı ya da yeşilin tonları gibi.

“Küll/Bütün/Tam Varlık”, tamlığından hiçbir şey kaybetmiyor, tikel/cüz/parça varlıklara şekil/sûret ve can/ruh veriyor; buna “Vucûd-u lâ bişart maksemî” deniyor. (Vucûd, mevcut olma, vücut bulma; maksemî, taksimden pay alma; lâ bişart, şarta bağlı olmayan.)

Küfüv olmama, yani “bişeye benzememe” işrâkî felsefede, Kendi hiçbir şeyden pay almayan ama her şeye “Kendine yakınlığı oranında” pay veren Ehad’e = Allah’a karşılık geliyor.

Ehad Olan Allah dışındaki varlık, mertebelerine göre vücud ve zuhur şeklindeki teşkik/teşgıg (تشقق) diye ikiye ayrılır. Her zuhur, bizim duyu dünyamıza göre vücud bulamayabilir ama zâhirdir, vardır; buna gaybî vücud da denir. Allah, gaybî vücuttakilere de benzemez. O’nu en iyi “tanımlayan” sukûttur, sessizliktir der Hristiyan mistik Meister Eckhart (Eckhart von Hochheim).

Akla (pardon zanna!) şöyle bir soru gelebilir. Allah, hiçbir şeye benzemiyorsa, “neye benziyor.”?!.

Bir Hadis-i Kudsî’yi hatırlamak belki bir çözüm olabilir.

Hadis-i Kudsî’de Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuş : ‘Ene inde zanni abdi bî’. = Kulum Beni nasıl tanırsa = zannederse, ona öyleyim.” (Buhari, Tevhid, 15)

Herkesin ‘Tanrı’sı kendine özeldir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET