MUKAŞKIŞETEYN
Mukaşkışeteyn, Muavvizeteyn ya da Ihlaseyn.
Kafirûn ve İhlas sûrelerine mukaşkışeteyn, bu sûrelere ıhlaseyn de; Felak ve Nas sûrelerine de muavvizeteyn dendiğini biliyoruz.
Mukaşkışeteyn, kaşkaşe fiilinin kırık tesniyesi. Anlamı : Kişiyi şirkten uzaklaştıran, kişiden şirki “kışkış” eden; muavvizeteyn, kişiyi şirkten koruyan, kişiden şirki uzaklaştıran; ıhlaseyn, kişiyi ihlâslı (hâlis) Mü’min yapan ikili/ler demek.
Kâfirûn Sûresi de, İhlâs da, Felak ve Nâs da “qul” ile başlar.
‘Qul/de (söyle onlara) ki, Ey kâfirler!...”
Bu hitap, hayatın içindeki bir mücadeleye atıftır. Kâfirlerle bir mücadele vardır. Kâfirler biteklifte (uzlaşı teklifinde) bulunmaktadır ve ilk âyet : “Ben sizin taptığınıza (ilâhınıza) tapmam (ibâdet etmem).” diyerek teklifi reddetmektedir.
Ne teklif etmişlerdi. Vazgeç bu dinden (Tevhîd davasından); bu kadar “katı olma, dik durma”!. Uzlaşalım. Biraz sen bize uy; biraz da biz sana uyalım. Bak o zaman neleer elde edersin; zengin olursun; en güzel kadınlar senin olur, toplumda saygınlığın/itibarın olur; şimdi sana “ayak takımı”! tâbi oluyor, onlar Seni lider kabul ediyor; “yumuşarsan”! soyluların da lideri olursun, vs...
“Siz Benim taptığıma (Allah’a) tapmıyorsunuz.” (Ben ne diye sizin taptıklarınıza tapayım?!.)
(Öyle anlaşılıyor ki) “Ben sizin taptıklarınıza; siz de Benim taptığıma tapacak değilsiniz.”
“Sizin dininiz size; Benim dinim Bana.”
(Din, burada yaşayış biçimi ve düzen demek.)
Bu sûre, siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel = hayatın tüm alanlarında şirki, çok tanrılı ve çatışmacı bir düzeni benimseyenlerle uzlaşıyı te’kidle (karşılıklı ve ikili) reddedişin; aslâ b/öyle bir düzeni = dini kabullenmeyişin çook açık ve çok kesin = uzlaşmaya yer vermeyen bir ifadesidir.
İhlâs ise, Allah merkezli = Tek Tanrı’lı, Tevhîd’e dayalı, kendi içinde tutarlı bir dini = düzeni tesis eden İlâh’ın/Allah’ın kişilerdeki tasavvur kodlarıdır.
Felak ve Nâs, her türlü kötülükten (en büyük kötülük şirkten) Allah'a sığınmanın ve Allah’ı Rab, Melik ve İlâh bilmenin sözlü ifâdeleridir.
Bu sözler ve kodlar (= âyetler, sûreler), insan ruhunda (aklında ve kalbinde) sağlam biyer etsin de hayat bulsun ve iyi anlaşılsın diye çoook sık okunmalıdır.
Efendimiz, tüm Kur'ân âyetleri/sûreleri gibi bu sûrelerin de ne anlama geldiğini biliyor ve bizzat hayatında yaşıyordu; bize örnek/lik olsun diye güne başlarken (!) hemen hemen her gün sabah namazının sünnetinde bu sûreleri okurmuş; bakın! :
وعنِ ابنِ عمر رضِيَ اللَّه عنهُما ، قال : رمقْتُ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم شَهْراً يقْرَأُ في الرَّكْعَتيْنِ قَبْلَ الْفَجْرِ : { قُلْ يَا أَيُّهَا الكَافِرُونَ }، و: { قل هُوَ اللَّه أَحَدٌ } . رواهُ الترمذي وقال : حديثٌ حَسَنٌ .
İbn-i Ömer (r.a.) şöyle dedi:
Bir ay boyunca Peygamber (a.s.)’ın namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu. (Tirmizî, Mevâkît 191. Ayrıca bk. Nesâî, İftitah 68; İbni Mâce, İkâmet 102.)
وعنْ أَبي هُريرةَ رَضِي اللَّه عَنْهُ أَنَّ رسولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قرَأَ في رَكْعَتَيِ الْفَجْرِ : {قُلْ يَا أَيُّهَا الْكَافِرُونَ } و { قُلْ هُوَ اللَّه أَحَدٌ } رواه مسلم
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) sabah namazının iki rekat sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu. (Müslim, Müsâfirîn 98. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 3; Nesâî, İftitah 39; İbni Mâce, İkâmet 102.)
Çoğumuz Kur'ân’dan çook az sûre (âyet) biliyor = ezberliyoruz; hiç olmazsa ezberlediğimiz âyetleri “bilelim”!. Ne okuyoruz = ne diyoruz, Efendimiz ne demiş, Rabbimiz Allah ne demiş, bugün bu dediklerim = okuduklarım ne anlama ve neye karşılık geliyor?!...
Anlamadan (ezberden) okuma, okuma (anlama) değildir. Okuma, anlamak için; anlama, doğruyu bulmak için; doğru, doğru/yu yaşamak içindir.
Yorumlar
Yorum Gönder