DUYGU ve BİLGİ

Duygudan önce duyu var. Duyularla dış dünyadan verileri alır, onları tanır ve yorumlarız. Duyular kabuğ(u/a) dış(ı/a) görür, duyar, koklar, tadar, dokunur; akıl = gönül onların arkasındakileri merak eder; onların/şeylerin arkasında olup da görünmeyen şeyler, bizim (de) içimizde olan, yine görünmeyen şeylerdir.

Şeylerin sadece dış yüzü ile yetinenler, arkasını (!) merak etmeyenler, çok fazla yol alamazlar. Merak, bir duygudur ve bu duygu peşinden bilgiyi sürükler; merak etmeyen bilgi elde edemez.

Ama herkes farklı şeyleri merak eder; dolayısıyla da farklı şeyler bilir.

Herkes her şeyi merak etmez, bu yüzden her şeyi de bilemez.

Kimi falancaların ya da takımların maçı kaç kaç bitti diye merak eder, kimi de falanca kiminle evlendi diye...

Kimi de nereden geldiğini, nereye gideceğini...

Bunu ben de merak ediyorum ama burada bir başka merakımdan bahsedeceğim.

Kehf Sûresi 60 ila 72. âyetler arasında anlatılan Mûsâ-Hızır (= İlim verilen kul) hikâyesinde Mûsâ “iki denizin” (gayb-şehadet, zahir-bâtın, zarf-mazruf, varlık-mahiyet, öz-sûret, ..) birleştiği yeri merak eder, o merak Onu Hızır’la, aslında kendisine rahmet ve ilim verilen kulla tanıştırır.

فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَٓا اٰتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا  

Kehf, 65.

Mûsâ O kula der ki : Sana öğretilen ilim ve rüştü bana öğretmen için sana tâbi olabilir miyim? 

قَالَ لَهُ مُوسٰى هَلْ اَتَّبِعُكَ عَلٰٓى اَنْ تُعَلِّمَنِ مِمَّا عُلِّمْتَ رُشْدًا 

Kehf, 66.

O kul (Hızır) ne der?

Sen bunun için yeterli sabrı gösteremezsin. 

Neden/Niye?

Keyfiyetini tam bilemediğin; neden, niçin ve nasıl olduğunu  kavrayamadığın şeylere nasıl sabır gösterebilirsin?!. Bilsen “evyallah” dersin; bilmediğin için “niye boyle, olmaz böyle bişey” der-terk eder gidersin, bu işten vazgeçersin.

قَالَ اِنَّكَ لَنْ تَسْتَط۪يعَ مَعِيَ صَبْرًا

وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْرًا 

Kehf, 67-68.

Mûsâ ısrar ediyor ve diyor ki: “İnşaallah beni sabredenlerden ve emrine isyan etmeyenlerden bulacaksın.”

 سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ صَابِرًا وَلَٓا اَعْص۪ي لَكَ اَمْرً

Kehf, 69.

Hızır da ‘eğer öyleyse, ben sana olayların içyüzünü haber verene kadar bana bişey sorma’ der.

قَالَ فَاِنِ اتَّبَعْتَن۪ي فَلَا تَسْـَٔلْن۪ي عَنْ شَيْءٍ حَتّٰٓى اُحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْرًا۟

Kehf, 70.

Giderler...

Üç olay olur : Hızır bir gemiyi deler. Mûsâ: ‘Niye deldin bu gemiyi?’ der. Hızır bir çocuğu öldürür. Mûsâ: ‘Günahsız bir çocuğu neden durup-dururken öldürdün?’ der. Hızır, aç karına, üstelik de bedavaya yıkık bir tamir eder. Mûsâ: ‘Bi lokma ekmek için bu işi yapabilirdin’ der.

Hızır: ‘Hani sözünde duracaktın, sabredecektin’ dedikten sonra ayrılırlar.

Benim merakım Mûsâ daha sonra ne yaptı? Vaz mı geçti iddiasından?.

Neydi iddiası? 

“İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar yoluma devam edeceğim; yıllarıma (hayatıma) mâl olsa da vazgeçmeyeceğim.”

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِفَتَاهُ لَا أَبْرَحُ حَتَّى أَبْلُغَ مَجْمَعَ الْبَحْرَيْنِ أَوْ أَمْضِيَ حُقُبًا

Kehf, 60.

Vazgeçti mi sizce?

Ben merak ediyorum; siz etmiyor musunuz?!.

Bence merakı devam ediyorsa vazgeçmemiştir.

Mûsâ mı kaldı, o olay yıllaaar önceydi demeyin sakın!.

Hayat devam ediyor.

Yine bişey söyleyemeden yazıyı bitirdim; esas söyleyeceklerimi söyleyemedim.

Olsun, yine de bişeyler söyledim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET